Meryemce taş gibi. Ne düşünüyor ola? Neler geçiriyor aklından? Ölmeden kendini öldüren Meryemce. Bir insan konuşmazsa, o insan ölü demektir. Şu Meryemcenin şimdi ölüden ne farkı var?
Dünyanın düzeni bozuldu da gitti. Köyde de bir tat kalmadı. Herkes kızgın demir üstünde oturuyormuş gibi. Bu yıl kar iyi yağdı. Ürün bol olacak. Gelecek ama...
Reklam
Meryemce gittikçe düzeliyor, kendine geliyordu ama ağzını da bıçaklar açmıyordu. Atın ölümünden önce Meryemce öylesine konuşur, öylesine evin içini şenlikle doldururdu ki, zaman nasıl geçer kimse farkına varmazdı. Kış geceleri öylesine çok şey anlatırdı ki, bitmezdi. Bu kadar anlatacak güzel hikayeyi nasıl bulurdu? Bu dertli günlerde de eskisi gibi olsa... Bir olsa... Şimdi taş gibi, duvar gibi.
Yağmurcuk kuşu..
Kim bu gelen? Kimsecikler adını ağzına alamıyor, kimse kimseye korktuğunu belli etmek istemiyor. Gittikçe de, gün geçtikçe de korku artıyor. Köyün itleri bile ürüşmez oldu. Topalların sarı kancığı bile ürmüyor. Boynunu içine çekmiş gelen geçene korkulu, soru dolu gözlerle bakıyor. Kuşun gözlerinin üstünde ak bir kaş gibi bir çizgi mi var? Ayakları kara mı, kırmızı mı? Yeşile çalan bir renkte mi? Yemyeşil mi, çimen yeşili gibi? Mavisi gök mavisinden daha mı parlak? Gagası çok mu uzun, çok mu güzel? Bu kuşun başka yerine değil de, gagasına baktıkça bakasın gelir. İşte bu güzel kuş güneşte yanardöner olur ama yağmurlu havalarda som mavi. İzci Yel Veli varmış eskiden, çok eskiden. Bin yıl önce yaşamış. Bu bir severmiş ki... Koyarmış karşısına, durmadan, gözlerini kırpmadan seyredermiş. Yağmurlu havalarda daha güzel göründüğünden "yağmurcuk kuşu" demişler.
Kimdi bu? Neydi bu? Bir karanlık gecede, bir mezarlık mıydı? Gökleri yırtan bir yağmur şimşeği miydi? Bir dev mi bir ejder mi? Toprak mı sallanacaktı? Bir ulu sel gelip, bütün evleri mi alıp gidecekti? Kıyamet günü esen yel?.. Ne ev kalacak, ne köy. Ne de dağlar. Beşik sallar gibi, biri gelip de toprağı mı sallayacak? Meryemce Karı ne diyor? Çok eskiden, karlı dağların arasında bir şehri toprak yutuvermiş. İnsanı, evleri, dükkanları, Çukurovası, pamuk tarlası, karıncaları, suları, dağlarıyla yutuvermiş Bir de gelip bakmışlar ki, o şehir yok orada.
İkisi de aynı şeyi düşünüyordu. Belki de düşünmüyorlardı. Kanlarına, derilerine, iliklerine işlemişti Soluk alışlarında vardı.
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.