yapamazdım artık yapamazdım
yolun inkarından geliyordu ayak seslerim
ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar o yeşil evham
penceremin önünden geçen
gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın..."
“ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen
gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın... "
bütün gün ağlıyordum aynada
bahar penceremi
ağaçların yeşil evhamına bırakmıştı.
tenim, sığmıyordu yalnızlığımın kozasına
ve kağıttan tacımın kokusu
kirletmişti güneşsiz ülkenin fezasını
yapamazdım, artık yapamazdım
sokağın sesleri, kuşların sesi
kadife topların kaybolma sesi
koşuşan çocukların hay huyu
bir tel çubuğun ucundan
yapamazdım artık yapamazdım
yolun inkârından geliyordu ayak seslerim
ve umutsuzluğum daha büyüktü
ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen
gönlüme
"bak" diyordu
"hiç yol almamışsın sen, batmışsın..."
yapamazdım artık yapamazdım
yolun inkarından geliyordu ayak seslerim ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen
gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın... "
Sezileriyle hareket eden bir insan olmayı hiçbir zaman beceremedim. Üstelik, böyle yapan insanları, içinde bulundukları vaziyete göre fazla çaresiz veya had aşan bir ümit varlığa sahip olmakla etiketleyerek, onlarla bir masaya oturup da hayatı aynı gözlerle izleyebileceğimi hiçbir zaman düşünmedim. Benim yeşil dediğime onların mavi diyecek olması, beni asla şaşırtmayacaktı örneğin ve baktığımız yerde yeşilden başka bir rengin var olması bana göre imkansızdı. Ancak gecikerek anlıyorum ki, insan olarak doğadan yeterince kopamamış,tehlikelere karşı, ortada somut bir delil olmamasına karşın; belki farkına varmadan burnumuz ilişen bir koku, belki gündelik hayatın akışına ait olmayan bir sesi kulağımızın fark edişi, bize bir uyarı yolluyor ve modern hayatın adına evham, kuruntu, vesvese ismini taktığı bir savunma mekanizmasını harekete geçiriyordu.
yapamazdım artık yapamazdım
yolun inkarından geliyordu ayak seslerim
ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen
gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın ... "
Furuğun Öyküsü adlı o güzel kitabında Celâl Hosrovşahi Furuğ'u şöyle anlatır:
"Furuğ hayat doluydu, ondaki canlılıktan keyiflenirdim. Çevresindeki her şey onda merak duygusu uyandırırdı. İnsanları ve doğayı severdi, denize ise âşıktı... Gülerken tüm yüzü ve gövdesiyle gülerdi. Gülüşü içten, yürektendi. Ağlaması da. Hep aynanın önünde ağlardı. Bir şeye üzüldüğünde, bunaldığında gider aynasını alır ve ona bakarak ağlardı."
Aynada ağlayan o isyankâr kadın "Yeşil Evham" şiirinde de dillendirecektir bunu:
bütün gün ağlıyordum aynada
bahar penceremi
ağaçların yeşil evhamına bırakmıştı.
ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen
gönlüme
"bak" diyordu
"hiç yol almamışsın sen, batmışsın..."
Ve umutsuzluğum ruhumun direncinden daha genişti
Ve o bahar ve yeşil evham
Penceremden geçen,
içimden" bak "diyordu
"İlerlememişsin hiçbir zaman sen dalmışsın."