“İnsanlığın başında mutlaka hegemonik
bir gücün bulunması gerektiğini sanmak
ve bu gücün kötünün iyisi olmasını, bizi
en az küçük düşürüp boyunduruğu en
hafif gelecek güç olmasını ummakla
yetinmek doğru bir yol değildir.”
Yalnız ... Yalnız siz samimi, duygusal bir sevgiyle yetinmek istiyordunuz. Ben buna razı değildim. Sevginin her türlü manasıyla sizi sevmek istiyordum.
"Yetinmeli ve şükretmelisin; aldığın her nefeseve gözünü açtığı her yeni güne.
Yaşıyor olduğuna
...ve yaşadıkça umudun var olduğuna...
"Çok mutlu olmak" diye bir şey yoktur hayatta, "yetinmek" vardır
...ve unutma, yetinmek mutluluğun anhtarıdır. Şükretmek ise mutluluğu çoğaltır"
Bulduğuyla yetinmek, en iyi damak zevki değildir bu! Yemek seçen en inatçı dillere ve midelere saygı duyarım ben. "Ben" , "Evet" ve "Hayır" demeyi öğrenmişlerdir onlar.
Korkuyorum. Ölmekten mi? Hayır, yokluktan. Ölmek nihayet birkaç dakikalık mesele. Yürümek, uyumak gibi basit bir şey. Ama yokluk; ölüm. Evet, ölmek ve ölüm ayrı şeyler bence. Biri sonun başlangıcı, biri de son ve yokluk. Ölmekte şiir var, duygu var, anlam var. Ölüm, sadece karanlık, boşluk, anlamsızlık.
Doğmak başlangıcı yaşantımızın ve çilemizin. Ölmek sonu. Ölümse; öldükten sonraki zaman. O dizgin vuramadığımız at, o asla sahip olamadığımız kadın.
Ölmek elimizde, ölüm Tanrının sırrı, bedeli var oluşumuzun.
Ölümsüz olmalıydı ölmek dünyada. İnsan dilediği anda ölmeli, dilediği anda yaşamalıydı.
Ölümün gelmesini bekleyenler, ölmeyi bilmeyenlerdir. Yaşamamız Tanrının bileceği bir şey, zamana hükme den o, ölüme hükmeden de o. Yalnız ölmek bizim. Onun la yetinmek kalmış bize bu ölümlü dünyada.
Bu tek hakkımızı da suç saymış bizden önce gelenler.
Suç demişler, günah demişler. Yaşatmışlar yaşamışız, öldürmüşler ölmüşüz. Nerde kaldı bizim üstünlüğümüz?
İnsanlığımız, zekâmız nerde kaldı?
Bitkiler, hayvanlar diledikleri zaman ölemiyorlarsa insan olmadıkları içindir. Ölmek asla şerefsizlik değil, hele korkaklık hiç değil. Yalnız yaşamaktan korkanlar, yılgınlar mı ölmek isterler sanıyorsun?