O hâlde ihlâslı olanların da iman, ilim, amel, iffet ve istikamet üzere olmazlarsa ölümden gaflet ederek makam sevgisi ve şöhretperestlik sarhoşluğuyla ihlâsı bütün bütün kaybetme tehlikeleri vardır. El-Iyazü-Billah…
İhlâs sabit ve durağan bir şey değildir ki bir defa kazanıldı mı ömür boyu her amel ihlâs ile olsun. Belki iman gibi, abdest gibi ihlâsın dahi her vakit tazelenmeye ve yenilenmeye ihtiyacı vardır.
Şer olan bir şeyin yaratılması şer değil, belki şer olan bir amelin işlenmesi şerdir. Allah’ın fiili olan yaratma ve icat ise, başka başka güzel neticeleri belki meyveleri olduğu için yine hayırdır ve güzeldir.
Demek ki ey nefsim! Senin iyilik ve sevapta asla iftihara hakkın yoktur yahut pek azdır. Zira iyiliği isteyen ve gerektiren Allah (c.c) olduğu gibi icat eden dahi yine O’dur. Ancak kötülüğü isteyen sensin. Lakin o kötülüğü, çok faydaları kapsayan ilahi kanunla icat ve halk eden yine Allah’tır.
Mesela sindirim mahsulü olan bir zerrenin “A” organına değil de “B” organına sevk edilmesi, yahut “B” organına değil de “A” organına sevk edilmesi; yine takriben yüz trilyon hücresi olan insanın mevte mazhar olan hücrelerinin yerine yenilerinin yaratılıp hayata mazhar kılınması, her bir hücresinin ihtiyacı olan zerrelerin şaşırmadan, karıştırılmadan, vakti vaktinde ilgili hücrenin yardımına koşturulması ve bunun gibi tasarruf gösterir ve ispat eder ki insanın iradesine bağlı fiiller olarak görüp kendisine mal ettiği yahut öyle zannettiği yeme, içme gibi basit bir fiilin dahi yüz aşamasından ancak bir aşaması insana aittir.