Saçlarını dağıtır rüzgar Öyle her sabah acemi bir aşık gibi düşersin yollara Kanarsın da kanarsın Milyon kere kanarsın adaletine dünyanın Çünkü saf ve bezginsen Dilinde pas tutmuşsa şiir Yüreğin yılların kirinde tutuşmuşsa Ve Varlığını adadığın o ölümlü insan ırkına kanmışsan Yine de sen her gün her gece kanarsın da kanarsın milyon kere yanarsın ... -Hüsnü Bala
Ayna ayna söyle bana
Adını vermek istemediğim ünlü markalardan birinin, şubelerinden birine giriyorum. Satış elemanı bir badi tutuşturuyor elime. Fitilli dokusunun yanı sıra oldukça kısa bir badi. Bu, zayıf biri olmama rağmen beni kısa ve şişman gösterir, diye itiraz ediyorum ama eleman kesiminin çok iyi olduğunu söylüyor ve denemem hususunda ısrarcı davranıyor.
Reklam
Nazım Hikmet +4
Asla beraber olamayacağız. Aynı evi, aynı teni paylaşamayacağız. Aynı masada oturmayacağız. Hatta aynı şehirde bile oturmayacağız. Belki bir gün son kez görüşeceğiz, ikimiz de bunun son olduğundan habersiz. Son kez el ele gezeceğiz, belki de son kez söyleyeceğiz birbirimizi sevdiğimizi. Yine beraber planlar yapıp, tutamayacağımız Son sözleri vereceğiz birbirimize. Ve elbette yollarımız yine ayrılacak bir gün. Sonra aramıza şehirler girecek, Hiç karşılaşmayacağız. Tesadüfler bile bir araya getiremeyecek. Sonra da belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek.
Keşke Basit Şeyleri Anlamakla Yetinseydi Zihnim...
"Kum yüklü rüzgarın aşındırmasıyla harflerinin yarısı silinmiş, çözülmesi olanaksız bir alfabeyle yazılmış yazıtlar gibi, böyle kalacaksınız siz." Böyle başladı "Jaguar-Güneş Altında" kitabı. Beynim, aşığını görmüş dış kapının dış mandalı bir "üçüncü şahıs" gibi sevince kapıldı birden: "Tıpkı bunun gibi, birkaç kez okunmaya ihtiyaç duyulan cümleler hediye et bana." dedi. Ah, gerdek gecesinde gitgide yaklaşan ihtirasın nefes kesen kalp çarpıntısına benzer bir haz alıyordu bundan. "Öyleyse gir yatağına usulca şu cümlelerin, ey soylu fahişem!" deyip devam ettim okumaya: "Parfümeriler, geleceğin burunsuz insanı için. Yine bize sessiz cam kapılarınızı açacak, ayak seslerimizi halılarınızla hafifletecek, mücevher kutusunu andıran, çıkıntılı köşeleri olmayan mekanınızda bizi konuk edeceksiniz. Sağır burun deliklerimiz artık gamın notalarını yakalayamayacak." Saat gece yarısını geçiyordu. Gün boyu kupkuru şehrimi kavurmuş olan yakıcı sıcaklardan kurtulmak için soğuk bir su kuyusunda saklandığını düşündüğüm serin bir rüzgar esiyordu balkonda. Üst katlardaki balkonlardan birinde bir kadın sesi duyuldu. Soylu fahişem bu burunsuz kadından hiç hoşlanmadı. İnsan bu kadar güzel bir tonda konuşur da hiç böyle işe yaramaz şeylerden bahsedebilir miydi? Kendimi kitaba sokmaya çalıştıkça -ses tellerinin kıvrımlı hatlara sahip olduğunu düşündüğüm- kadının sesi gecenin içinde büyüdü büyüdü ve dışkıya bulanmış tetenoz edici kancasını taktığı gibi kulaklarıma, getirip attı beni balkonuma: "Otur oturduğun yerde." der gibi...
Günay Aktürk
Günay Aktürk
Ya ben kendimle hiç ilgileniyor muyum? Hiç şöyle kendi karşıma geçip bugün senin için bunu yaptım diyor muyum kendime? Başkalarına dediğimin aksine... jvscholz yani James bir videosunda bazı şeylerin farkına varabilmem 19 yılımı aldı diyerek ağlamıştı, 16 yaşındayken izlemiştim ben. Meğer bazı şeylerin farkına varabilmek için 19 yıl geçmesi gerekiyormuş. Yine de fark etmek yeterli değil. İnsanoğluna ne yetiyor ki zaten? Gökyüzünün mavisi yetmez mi, bir çocuğun gülüşü, kaldırımda açan çiçek yetmez mi, denizin kokusu, ceviz ağacının gölgesi, çöpçünün tebessümü, doktorun nasihati, sahaftaki koku, o ikinci el kitaptaki not, antik kentteki şiir yetmez mi insana? Ya Ankara?..Hiç görmediğim yerin hasretini çekmek doğru mu? İnsan zaten yapamadığı şeyin hasretini çeker. O da olsaydı böyle yapardık... Şimdi olmayışının sitemini eder. Altaylara gidecek miyim bir gün bilmiyorum. Gitmiş kadar oldum varsayıyorum. Bu da insanı hep üzer. Sanmak... kafandakiyle gördüğün uyuşmadı mı başlar bir hüzün. Düşünme demiyor muyum, boş yere üzülüyorsun yine... İnsan neye üzülmez ki zaten. Türk milleti her şeye bir kalıp bulur, uydurur, benzetir, diker. Şair sanıyoruz hepimiz kendimizi. Ya benim yazım, onun da herhangi bir amacı yok ne kafiye bilgisi ne yeterli yazar, kitap kültürüm var. Öyleyse ne diye yazıyorum? İnsan ne diye yazar? bence benimki sıkıntıdan... otobiyografik bir kendini geliştirme yazısı olacaktı yine raydan çıktı. Konuşuyorum da neye kime konuşuyorum? bu sefer silmeyeceğim böyle dandik, insanı deli eden belirsiz bir yazı olarak kalsın burada. yeterli
Ve bir gün pişman olursan, Bunca şeye rağmen yine yanıma gel. Derdini dinlerim ama, Derman olmak faslı çoktan geçti...'
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.