Mesela, İmam-ı Şâfiî'nin mensuplarından olan fakîh ve avam hepsi, İmam'a karşı sevgilerinin aslında ortaktırlar. Çünkü hepsi, onun fazîletini mârifette müşterektir. Fakat avam, onun fazîlet ve ahlakını mücmel, fakîh ise mufassal olarak bilir. Bu bakımdan fakîn sevgisi, avâmın sevgisinden fazla olur. Mesela, bir âlimin güzel bir eserini bir adam gördüğü vakit, ona gönlünden meyleder ve onu sever. Onunla, onun fazîletine delil çeker. Ondan daha güzel bir eserini gördüğü vakit sevgisi daha da çoğalır. Çünkü onun ilmini daha iyi bilmiş olur. Yine bunun gibi, güzel şiirler söylediğini bildiği bir şiiri insan sever. Fakat yeniden kendisinden daha güzel şiirler duyduğu vakit sevgisi daha da artar. Diğer sanat ve fazîletlerde de durum aynıdır. Avam kısmı, falan zat iyi bir musanniftir diye duyar, fakat eserinde ne olduğunu bilmez. O, mücmel bir bilgi ile onu sever. Fakat basîret sâhibi bilgin bir insan, eseri tetkik edip oradaki inceliklere vakıf olunca, şüphesiz bunun sevgisi daha fazla olur. Çünkü yazı ve şiir sanatındaki incelikler, onun kemaline delâlet eder. O, incelikleri bildikçe sevgi de çoğalır. Kainat, bütün varlıkları ile Allahu Teala'ın sanatıdır. Avam kısmı bunu böyle bilir ve buna inanarak Allah'ı sever.
Fakat basîret sahibi, Allahu Teala'nın bu sanatının ince teferruatına vakıf olur. Bir sivrisinekte akıllara durgunluk verecek incelikleri görür de bu sebeple sevgisi kat kat fazlalaşır. Allahu Teala'nın sanatının inceliklerini bildiği nispette sevgisi de çoğalmış olur. Allahu Teala'nın sanatının inceliğini bilmek, sahili bulunmayan bir deryaya dalmaktır. Bunun için marifet erbabının sevgisi, ayrı ayrıdır. Fazla bilen fazla sever.
Erkam Yayınları (8. cilt)