"Ben Buradayım-Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası"
Hiçbir sahici tarafı olmayan yüzeysel “insanî ilişki”lerden yorgun mu düştünüz, daha düne kadar size methiyeler yağdıran, yere göğe sığdıramayanlar menfaatlerine ters düşünce kapkara bir sessizlik perdesinin ardına mı saklandılar, konuşacak ortam bulamamaktan derin bir
"Ben yaşadıkça, varlığım bütün çaresizliklere meydan okuyacak. Unutma; seni sevdiğim için ölebilirdim, seni sevdiğim için yaşıyacağım. Biraz sonra mektuplarınla resimlerini tutuşturacak bir kibrit çöpü gibi çekiliyorum hayatından. Her şeyiyle onu sana bırakıyorum. Hayatın senin olsun, istersen hayatım da. Ama sen kendinin bile olamıyacaksın artık . . . Ben yaşadıkça, adım söylendikçe . . . Seni bensizliğe ve kendimi sana mahkum ediyorum..."
Ümit Yaşar Oğuzcan - Sahibini Arayan Mektuplar
(Yirmi beşinci Mektup)
Sıcacık bir kitap “İstanbul Anıları”. İki bölümden oluşuyor. İlk kısım 1897-1906 yılları arası İstanbul’unu Hagop Mıntzari’nin birebir tanıklığından, sanki siyah-beyaz bir filmde izliyormuşçasına canlı ve keyifli bir anlatımla seriyor önümüze. Dönem, II. Abdülhamit dönemi. Motorlu taşıtlar henüz yok. Tramvayları atlar çekiyor, boğazda iki yaka
"Canım" diye hitap edeceğiniz birisi. On yıl, yirmi yıl, belki de otuz yıl ötelerde kalmış. Mektup yazsanız adresi yok. Öğrenmek isteseniz yeri, yurdu belli değil.
.
“Canım” diye hitap edeceğiniz birisi. On yıl, yirmi yıl, belki de otuz yıl ötelerde kalmış. Mektup yazsanız adresi yok. Öğrenmek isteseniz yeri, yurdu belli değil. Daha kötüsü sağ mı, ölü mü bilmiyorsunuz.
“Deli gönül” diye tabir ettikleri gönlünüz söz dinlemiyor. Deli dedik ya, çağır, konuş ve dertleş diyor sana. Bir değil beş değil, on değil. Dayanamıyorsunuz, davetiye çıkartyorsunuz, Gayba ihtar mahiyetinde bir davetiye...Dere kenarındaki söğüt ağacı misali bekliyorsunuz. Söğüdün çürüğü özünden olurmuş, yar için ağlayan da gözünden olurmuş. Sen ağlamasını da bilmiyorsun üstelik. Zamanla söğüt ağacı gibi içten içe çürüdüğünün farkına varıyorsun.
Ruh çağıranlar gibi hayal çağırabilirsin artık. Hatıraları kucağında gelen o hayal dost, madde planında tanıdığından daha samimi, daha cana yakın, daha sana yakındır. Bakmaya doyamazsın, tutmaya kıyamazsın. Konuşursun sessiz hâl lisanıyla, Ezan sesini duymasan sabahın olduğunu bile fark edemezsin.
Gittiğin yerden döner kendine gelirsin.
Yazarsın şiir olur...
.
Arka planda Nazım Hikmet'in kendi sesiyle okuduğu şu şiir çaladursun, biz de biraz Nazım Hikmet ve kitabı hakkında konuşalım.
youtu.be/w1DfZ3pcaWw
Babasının yirmi beşinci kızı
benim üçüncü karım,
gözlerim, dudaklanm
TARANTA - BABU.
Hayatımı yazsam roman olur diye bir tabir vardır ya, işte; bir adamın 61