Emre Tonya

Emre Tonya
@ynusemretnya
Grafiker
Balıkesir
Akçakoca
8 okur puanı
Nisan 2018 tarihinde katıldı
Bilir misin maviş anne Ben çekildiğim her fotoğrafta Defolu bir kelebek gibi çıkarım (çıkardım) ...
Reklam
Çaresi olmayan hastalıkta acılar sona erer, İyileşme umuduyla duyulan acı beterini görüp diner. Yas tutmak gelmiş geçmiş yaramazIıklara, Yol açar kısa yoldan yeni mutsuzluklara. Kader alıp götürorse elde tutamadığımızı, Soğukkanlılık alaya alır kaderin zararını. Soyulduğunda gülen, hırsızdan bir şey çalar, Boş yere kederlenen, kendi kendini soyar.
DESDEMONA Zavallıcık iç çekerdi Altında incir ağacının, Şarkısını söyle Yeşil söğüdün: Eli göğsünde, başı dizindeydi, (Şarkı söyler.) Şarkısmı söyle söğüdün, söğüdün, söğüdün. Yanmda taze dereler akardı, Onun iniltisini mırıldanırlardı, Şarkısını söyle söğüdün, söğüdün, söğüdün. Taşları bile yumuşatırdı, Gözlerinden damlayan tuzlu yaşlar. Şarkısmı söyle - söğüdün, söğüdün, söğüdün

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kınında dursun parlak kılıçlarınız, paslandırır yoksa sabah çiyi, Siz, soylu sinyor, silahınızla değil, yaşınızIa verin emirıerinzi. Othello
Seni kim doğurdu yavrum, Hangi ölümsüz bakire? Dağlarda dolaşan tanrı Pan’a Gönlünü kaptıran mı? Yüksek yaylalarda oturan Loksias’la sevişen mi? Belki Hermes’in oğlusun, Kyllene dağının efendisi; Belki de Bakkhos’un: Doruklarda oturan, Helikonda sık sık Onlarla oynaşan; Doğdun dünyaya birinden...
Reklam
Beşiklerin mezara dönüştüğü, mezarların beşik olduğu; günlerin geceleri yuttuğu, gecelerin günleri kustuğu; barışın savaş ilan ettiği, savaşın barışa hükmettiği, tebessümlerin gözyaşlarıyla buluştuğu, gözyaşlarının tebessümleri parlattığı bir dünya sizinki. Ebenin ölüm olduğu, bitmek bilmeyen doğum sancıları çeken bir dünya sizinki. Her kalburun ve eleğin birbiriyle aynı olduğu bir kalburlar ve elekler dünyasıdır sizinki. Sizler ise, elenemeyeni kalburdan geçirmek için uğraşıp durursunuz.
MİRDAD: Sevgi, Tanrı’nın yasasıdır. Sevgiyi öğrenebilesiniz diye yaşarsınız. Yaşamayı öğrenebilesi-niz diye seversiniz. İnsanın öğrenmesi gereken başka ders yoktur. Bir insan sevdiğini, sonsuza dek bir olsun diye sevmezse, ne için sever başka? Ve neyi, kimi sever o zaman? Yaş am ağacından bir yapr ak seçip tüm kalbini ona mı akıtmalıdır insan?
Tırnaklarım, ölü bir ağaçtan kopmuş kabukların kenarlarına benziyordu. Giysilerim ise, en güzel kısımlarını sivri ve keskin çakmak-taşlarına bağışlamışlardı. Başım da uykusuzluktan şişip davul gibi olmuştu. Sanki içinde hiçbir düşünce yokmuş gibiydi. Acaba ne kadar uyumuşt um? Bir anl ık ya da bir saatl ik bir uyku muydu, yoksa sonsuza kadar mı
MİRDAD: İnsanın zamansız doğuşunda, evrenin üst kutbundaki iki baş melek arasında geçti bu konuşma: Dedi birinci baş melek: Harikulade bir çocuk doğdu dünyaya; dünya kaplandı ışıkla. Yanıt verdi ikinci baş melek: Görkemli bir kral doğdu cennete; cennet doldu neşeyle. 1: O, cennet ve dünyanın birleşmesinin meyvesidir. 2: O sonsuz birlikteliktir;
İlkbaharda veya şafakta yürürken ağaran güne göz kulak kesiliriz ve bizim için bu ahesteliğe tanıklık etmek dışında hiçbir şey önemli değildir. Artık yürüyenin de bir tarihi yoktur dolaşırken yanında taşıyamayacağı kadar ağırdır tarih. Sabah yürüyüşlerinde anılar yok olur yalnızca günün gecenin örtüsünü kaldıracağına dair şen bir güvenle dolar içi. Güneş bir sabah yıldızıdır sadece. Sabahın gelmesini sağlayan şeylerden biri de Batıdır.Thoreau ya göre Güneş her zaman Batıdan yükselir. Doğuda hafızamız bulunur: Doğu kültür ve kitaplardır tarih ve eski bozgunlardır. Geçmişten alınacak ders yoktur zira ders almak eski hataları tekrarlamaktır. İnsan tam da bu yüzden yaşlılara pek güvenmemeli ve onların sözde deneyimlerini kabul etmemelidir. İnsan sadece güvenin kendisine güvenmek zorundadır. Gelecek Batıdadır.
Sayfa 93 - kolektif kitapKitabı okudu
Reklam
Bir yere baktığımızda orada ne varsa onları görürüz. Bir sandalye görüyorsak eğer orada bir sandalye vardır. Sandalyenin bilgisi ise, eğer nasıl yapıldığını görmüş isek veya biliyorsak o da veri olarak bizdedir. Fizyolojik olarak insanın bakmadan durması mümkün değildir. Bir nesneye bakmak o nesneyi görmek, o nesne ile ilişki kurmak demektir. Aynı zamanda bir nesneye sürekli bakmanın da tehlikeli bir tarafı vardır. Uzun süre bir nesneye baktığınızda beyin gerçeklik algısını sadece o nesneye indirir ve o nesnenin çevresi flulaşmaya başlar. Artık göz ve beyin sadece o nesneye odaklanmıştır. Bu durumda da çevrede olan biten gerçeklikten insanı uzaklaştırır. Yani gördüğümüz gibi kendi beynimiz ve gözlerimiz de bizi bir bir an gerçeklikten koparır. İşte bakan ancak nasıl baktığını bilmeyen ve gerçeği görmeye çalışmayan insan da bu şekilde gerçeklikten uzaklaşır.Gerçeklikten uzaklaşan insana ne derseniz deyin o kendi odaklandığı gerçekliğin dışına çıkmaz istemeyecektir. Çünkü kendi odaklandığı gerçekliğin dışında onu ilgilendiren hiçbir şey yoktur. Bu şekilde bir şeye odaklanan insan bir süre sonra o gördüğü şeyi bütün ayrıntılarıyla bildiğini zannedecektir. Genellikle insanlar bu şekilde aldatılırlar...
Meursault’nun annesinin ölümüne karşı soğukkanlı ve dahası kayıtsız tavrı, onun dünyayla olan ilişkisine ya da daha doğrusu ilişkisizliğine dair bir ifşa niteliğini taşır. O, dünyayla ve dünyanın getirisiyle ya da götürüsüyle olan ilişkisinde bütünüyle bir yabancıdır. Azgın ya da coşkun, kederli ya da çökmüş, iştahlı ya da arzulu değildir; yani o, duygusal olarak aslında hiçbir yerdedir. Ayrıntıları dillendirmekten çekinmez ve hatta ayrıntıları dillendirmekten hoşlanır, çünkü asıl odak bile onun için yalnızca bir ayrıntıdır. Alçalmaz ki yükselsin, hiç yükselmemiştir ki alçalsın.
"Etrafındaki dünya ölüyor çünkü sen içinde ölüyorsun....Çok değerli bir insan, tüm dertlerinin mutlak sebebinin kendi ölümcül varoluş vizyonun olduğunu fark etmeni sağlamak için ölüyor. Onun bu fedakarlığının, kendi kendine acıman ve anlayışsızlığın yüzünden heba olmasına izin verme. Katlanılmaz olsa da, kendinle ilgili bir gerçeği anlamana sebep olan bir şey her zaman iyidir. '"