“Artık umudum yok. Hep umut ediyorum ama bende umut yok. Zaman benim için ilerlemiyor. Geleceği görecek miyim bilmiyorum; henüz geleceği göremiyorum. Zaman, yapmakta olduğum işten daha hızlı, gereğinden hızlı akıyor. Zamana yetişemiyorum.”
“Kendinizden şüphe etmeye başladığınız zaman, korktuğunuz zaman şunu hatırlayın. Değişimin temeli cesarettir ve bizim kimyasal tasarımımızda değişmek var. Bu yüzden yarın uyandığınızda kendinize söz verin. Kendinizi tutmak yok. Neyi başarıp başaramayacağınız konusunda başkalarının fikirlerine tabi olmak yok. Ve artık hiç kimsenin sizi cinsiyet, ırk, ekonomik durum ve din gibi işe yaramaz kategorilere sıkıştırmasına izin vermek yok. Yeteneklerinizin kış uykusuna yatmasına izin vermeyin. Kendi geleceğinizi tasarlayın. Bugün eve gittiğinizde ben neyi değiştireceğim diye sorun kendinize. Sonra da işe koyulun.”
benim için hem çok keyifli hem de çok zor bi okuma deneyimi olan bu kitabı okurken aldığım birçok mesaj kitaba karşıt yöndeydi. yaptığım alıntılara karşı olumsuz yorum ve mesajlar, kitabın benim düşünce yapımı bozacağına dair söylemler oldu. bunu kibar bi dille yapıp gerçekten düşünen kişilere asla bir lafım yok ama yine de benim düşüncelerim
"Ben bu işe asla gezegeni iyileştirmek için girmedim" diyorum sertçe. "Hiçbir zaman zavallı uygarlığımızın geleceğini umursuyormuşum gibi davranmadım ve eğer beni bir devrimci olarak gördüyseniz, bu sizin hatanızdı. Artık bir şeyi netleştirmem gerektiğini anlıyorum, o yüzden şunu unutma: Eğer ona bir şey olsaydı dünyanın alev alev yanarak kül oluşunu mutlulukla izlerdim ve eğer bu senin için yeterli değilse cehenneme kadar yolun var."
Nevada Üniversitesi Hafıza Laboratuvarı'nda çalışan psikoloji doçenti David Copeland. ''artık insanlar bilgiyi aklında tutmamayı tercih ediyor. Çünkü bu verilere cihazlarıyla kolayca erişebileceklerini biliyorlar diyor. Hafıza, hatırlama, bellek, gelenek gibi insanı insan yapan hasletlerin gerilemesine ve zamanla yok olmasına yol
Kendine iyi bak bir "veda" değil "elveda" cümlesidir çoğu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde...
"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım. Olamayacağım. İstesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmanı istiyorum. Olur da bir gün
Yurt içinde ve yurt dışında çözülemeyen sayısız felâketi say- mazsak, artık acele etmem için bir neden yok. Bu gece evleneceğimi sanıyordum.
Evlenmeyecekmişim.
Bastırılmışız, sindirilmişiz, susturulmuşuz, gergin siyasi dönemlerden geçmişiz, ekonomik krizler, küresel çatışmalar, kişisel sorunlar ve bu fırtınaların tam da ortasında kendine pay çıkarmak isteyen paragöz sektörlerin ortasında kalmışız. Dünyadan haberi dahi olmamış toplumun büyük bir kısmı, vaktini komşusuna, sınıf arkadaşına, dolmuşta gördüğü kişiye âşık olarak geçirmiş. Başlar eğik, üç kuruşa fabrikada çalışırken az ileride çalışan diğer kıza âşık olmuş. Başka gündem yok, elalem çamaşır makinesi icat ederken biz "Yoruldum artık be hayat!" diye türküler yakmışız. Birileri Hadron çarpıştırırken biz iki aşığın hikâyesini anlatan filmlere dalmışız. Gâvur eller simetri prensiplerinden fizik kanunu türetirken biz "Sen olmazsan ben yaşayamam!" diye arabesk şarkılar söyleyip verem olmuşuz.
Felaket tellalları imparatorluğun yıkılacağı tahmininde idiler. Döne
min tarih yazarı Selaniki, yayılmakta olan anarşiden şöyle bahseder:
Reaya padişahın buyruklarına artık itaat etmiyor, askerler sultana karşı geliyordu. Yetkililer hiç saygı görmüyor ve sözlerin değil yumrukların hedefi oluyordu. Herkes keyfince hareket ediyordu. istibdad ve adaletsizlik artarken eyaletlerdeki halk İstanbul'a akın etmeye başladı. Eski düzen ve uyum yok oldu. Bunlar yıkılınca arkadan felaketin geleceği kesindir.