Daha çok yol var mıdır? Yoo, şu ilerideki nehri geçmek, şu yeşil tepeleri aşmak yeterlidir.Belki de varmışızdır bile.Şu ağaçlar, kırlar, şu beyaz ev belki de bizim aradığımız şeylerdir.Bir an, bunun doğru olduğuna inanıp, orada durmak isteriz.Sonra, kulağımıza ileride daha iyisinin olduğu çalınır ve tasasız bir biçimde yeniden yola koyuluruz. İnsan, böylelikle, umut dolu, kendi yolunda gider durur; günler uzun ve sakindir, güneş yukarıda gökyüzünde parlamakta ve akşam bastığında üzülerek yok olmaya yüz tutmaktadır. Ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasındaki bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder.İşte o zaman, bir şeylerin değişmiş olduğunun ayırdına varırız, güneş eskisi gibi kıpırtısız değildir, hızla hareket etmektedir; ne yazık ki, henüz bakmaya bile fırsat bulamadan, onun ufkun ucuna doğru hızla kaydığını, bulutların da gökyüzündeki mavi koylarda hareketsiz durmadığını, birbirlerinin üzerine çıkarak kaçtıklarını, iyice acele ettiklerini görürüz; zamanın geçtiğini ve günü gelince yolun zorunlu olarak son bulacağını anlarız. Belirli bir zamanda, arkamızda bir kapı kapanır, kapanır ve bir şimşek hızıyla kilitlenir; geri dönecek zaman kalmamıştır.
İletişim, 49Kitabı okudu
Medeniyet, insan toplumlarının sürekli bir gelişme içinde olduklarını, daha üstün bir geleceğe doğru yol aldıklarını köklü bir inanç haline getirmeyi bir görev olarak üzerine almış. Bu, gerçekte belirli bir zorbalığın haklılaştırılma isteğinden başka bir şey değildir.
Reklam
Önceki yıl avluda mahkumlardan biri bir somya parçasından yaptığı şişle üzerine saldırdığında Moores yerinden bile kıpırdamamış, saldırganın bileğini kavramış ve o kadar sertçe bükmüştü ki, tıpkı ateşe atılmış kuru dallar gibi, kırılan kemiklerin çıtırtısı duyulmuştu. Saldırgan öfkesini unutup toprağa diz çökmüş ve anne diye bağırmaya başlamıştı. "Ben annen değilim," demişti Moores o kültürlü güney aksanıyla. "Ama eğer olsaydım, eteklerimi kaldırır ve seni doğuran şu kalçalarımdan üzerine işerdim."
Sayfa 45 - Altın KitaplarKitabı okudu
Mahkeme Heyetine Hukuk Öğretmek Haddimizdir
Köksal Hoca'yı zaten asık bir suratla izlemekte olan Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ , öfkesine daha fazla hâkim olamadı ve hiddetli bir ses tonuyla mübaşire ," Onu geri iade edebilirsiniz" dedi ; hemen ardından sol tarafındaki avukatlar sırasının kendisine yakın köşesinde ayakta durmakta olan Köksal Bayraktar'a dönerek ,
Sayfa 215Kitabı okudu
Lozan Antlaşması'nın imzalanmasıyla birlikte, yeni bir yasa çıkarmaya bile gerek duymadan, yürürlükteki yasaya dayalı uygulama durduruluyor. Neden, çok basit olmalı: Cumhuriyet'i dışarıda legalize eden ve artık savaşların sürmesi olasılığını geri plana atan bir antlaşma imzalanmış durumda. Artık "halk" katılımına eskisi kadar gerek yok. Fakat resmi gerekçe başka. Resmi gerekçe olarak, Baltalık Kanunu'nun başlattığı uygulamanın ormanların tahribatına yol açacağının keşfedilmiş olması gösteriliyor.
Bolşevizmin prestijinin bu denli yüksek olması, Türkiye'de bolşevik harekete cepheden hücum edip bastırma imkanını kaldırıyor. Politik olmaktan çıkarıyor. Bu durumda Mustafa Kemal ve arkadaşları için tek yol, komünizan hareketi kontrol altına almak olarak görülüyor. Resmi Türkiye Komünist Fırka'sının bu niteliğini gören yerli ve yabancı araştırmacılar parmakla gösterilecek kadar az. Hepsi, resmi Fırka'nın kuruluşunu Sovyetler Birliği'nden yardım almaya bağlıyorlar.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.