Yıldız Ramazanoğlu son aylarda Roger Garaudy okumaları yapmakta idi. Okumalarının sonucunda Garaudy’nin Türkçedeki mütercimi Cemal Aydın ile uzun, dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdi. Garaudy üzerine yapılmış bu derinlikli ve ne yazık ki bir “ilk” olan önemli söyleşiyi sizlere sunuyoruz.
Cemal Aydın, 1948 Isparta, Şarkikaraağaç doğumlu. İstanbul
Arabanın benzini bitmek üzereydi.
Saatlerdir hiç benzin istasyonu işaretine rastlamamıştım ve
yakıt göstergesi de kırmızıdaydı. Ana yoldan ayrılmam gerekiyordu
ama uçsuz bucaksız gibi duran tarlalar sanki beni motor son
nefesini verene kadar dolandırma niyetindeydiler.
Günün henüz erken saatleri olmasına rağmen hava boğucu ve sıcaktı.
Açık pencerelerden kırbaç gibi çarpan rüzgâr, havayı serinletmiyor
yalnızca hareketlendiriyordu.
Direksiyona kapanmış, arabanın her an stop etmesini beklerken,
yeşil bariyerlerin arasında bir boşluk gördüm. Solumdaki buğday
tarlalarının arasından sonu görünmeyen bir yol uzanıyordu.
Nereye vardığına aldırış etmeden, tekerlek izleriyle dolu yüzeyde
sarsılarak ilerlemeye başladım. İzler ağaçlık bir alana varıyordu.
Audi’yi içine sürdüğümde dallar pencereleri çizdi. Arabayı durdurdum.
Ağaçların gölgeleri daha serindi. Tik tak eden sessizlikte akan suyun
sesini duyabiliyordum. Gözlerimi kapatıp kafamı arkaya yasladım ama
dinlenecek zamanım yoktu.
Yola devam etmeliydim.
On dokuzuncu yüzyılın ortasında, devrimci inisiyatif işçi sınıfına geçti ve devrimci düşüncenin biçimi değişti. İnsanı yalınlaştırıp başlangıçtaki "özüne" indirgemek yerine, vurgu, insanı şimdi olmaya zorlandığı durumdan çıkararak 'ne olabilecekse' o olmasını gerçekleştirmeye doğru kaydı.
Daha 1820'lerde Saint-Simon, daha adil bir topluma giden tek umudun, sanayileşmeyi azaltmaktan değil, arttırmaktan geçtiğini anlamıştı. Sanki dönüşü olmayan bir noktaya gelinmişti —geri dönmek olanaksızdı; yola yalnızca ileriye doğru giderek devam edilebilirdi. İnsan, kendini haklı çıkartacak gerekçeleri geçmişte değil, ancak gelecekte aramalıydı.