İslam'da ırkçılık yoktur.
Allah'tan gelenin dışında hiçbir şeriat, hiçbir hukuk düzeni yoktur. Hiç kimse diğer bir kimse üzerinde egemenlik kurmaya yetkili değildir. Çünkü hakimiyet yetkisi tümü ile Allah'a mahsustur. Çünkü İslam'ın insanlar hesabına kabul ettiği "milliyet" Arabı, Bizanslıyı, İranlıyı diğer bütün millet ve renklerdeki insanları Allah'ın sancağı altında eşitleştiren inanç milliyetçiliği idi. İşte çıkar yol buydu.
Toprak Allah'ındı ve Allah için kurtarılaması gerekirdi. Üzerinde " La İlâhe İllallah" sancağı dalgalanmadıkça hiçbir toprak parçası Allah için kurtarılmış olmazdı.
Reklam
Dolayısıyla, hayatının kendine seçme hakkı tanınan bu yönlerinde de İslam'ı izlemelidir ve hayatıyla ilgili tüm konularda Şeriat'ı hakem belirlemelidir ki, insanlarla evrenin geri kalanı arasında uyum sağlanabilsin.
Ama Yüce Allah'ın uygun gördüğü yöntem bu değildi. O, bir toplumun, bir hareketin ve bir inancın temellerini atarken, toplum ve hareketin akide üzerine temellenmesini, toplumun dinamik gelişimiyle beraber imanın da büyümesini istedi. En yüce olan Allah, toplumların bir gecede kurulmadığını, bir akideyi kurmanın ve geliştirmenin bir topluluğu organize etmek kadar uzun süre alacağını, ancak bu şekilde bir akide tamamlanırken aynı zamanda akideyi doğru bir şekilde temsil eden ve pratik yönünü doğru bir şekilde yorumlayan bir toplumun oluşturulabileceğini biliyordu.
Kur'an bir yandan Müslümanların kalplerinde imanı inşa eder ve onu sağlamlaştırırken, diğer taraftan onların etrafını sarmış olan cahiliyeye saldırır; fikirler, ameller ve ahlak anlayışı üzerinde kurulmuş olan tüm etki ve hakimiyetini kaldırmak için mücadele eder. İslami inancın inşası, çok güç koşullar altında gerçekleşmiştir ve bir teori ya da teoloji ya da eğitici bir tartışma şeklinde olmamıştır. Aktif, sistemli ve canlı bir hareket, Müslüman toplumun kendisiyle gösterilen somut bir temsildi. Fikirleri, ahlak anlayışı, eğitimi, öğretimiyle İslam toplumunun büyüyüşü, bu inanç sayesinde olmuştur. Bu hareketin gelişimi, tamamen bu inancın gelişiminin uygulamalı bir şekilde ortaya konulmasıydı, ve bu, İslam'ın ruhunu ve doğasını gösteren en doğru yöntemdir.
Böyle insanların İslam'dan istediği şey aslında onun karakterini, yöntemlerini ve tarihini değiştirmesi ve sıradan insan yapımı teorilerin ve kanunların seviyesine indirmesi, onlara benzemesidir. Onlar, değersiz insan yapımı kanunlar karşında bozguna uğramış ruhlarının birer ürünü olan günlük ihtiyaçlarını karşılamak için kısa vadeli çözümler arıyorlar. İslam'ın, sadece uygulamanın artık var olmayan koşullarda gerçekleşebileceği bir soyut düşünceler ve teoriler toplamı olmasını istiyorlar. Ama Allah'ın bu dinin gelişimi için belirlediği rota ilk zamanlardakiyle aynı. İlk olarak, inanç insanların kalbine işlenmeli ve bilinçler üzerinde hakimiyeti kurulmalı (insanların Allah'tan başkasına ya da diğer kaynaklardan gelen kanunlara boyun eğmemelerini bekleyen inanç.) Daha sonra, bu özelliklere sahip bir topluluk oluşturulduktan ve bu grup toplum üzerinde kontrol sahibi olduktan sonra, bu toplumun ihtiyaçları doğrultusunda birçok konuda kurallar belirlenecektir.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.