Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Onların kafalarını kesseniz inandıkları bu sapık ideolojilerden ayıramazsınız.
Evren in konuşması
Nitekim, siyasi partiler de sendikacılık, dernekçilik yapamayacaklar; meslek teşekkülü veya vakıflara ayrılan işlere girişemeyeceklerdir. Herkes kendi çerçevesi içinde işleyecektir. Böylece her teşekkül kendisinin ne olduğunu bilmiş olacaktır." Bu Anayasaya göre, siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri gibi ayırımcılık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler ve yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamazlar. Ne demek gençlik kolu, kadın kolu? O zaman bir de ihtiyar kolu, orta yaşlı kolu kurulsun. Böyle şey olur mu?"
Reklam
lütfen mecburiyetler yerine getirilsin
"Siyasi partiler, demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Bunda hiç şüphe yoktur. Fakat yegane unsuru da değildirler. Memleketin siyasi kaderini ve milyonlarca vatandaşın siyasi hak ve hürriyetlerini sadece bir- iki parti liderinin ve sayıları toplam 50 - 60'ı geçmeyecek siyasi parti yöneticilerinin ellerine teslim edip de Haydi siz bildiğinizi okuyun demek, bu sefer demokratik rejimden başka bir yönden vazgeçmek, demokrasiyi başka türlü kaybetme sonucunu doğurur." "Siz, hiç bizim memlekette normal usullerle parti liderinin değiştiğini ve ona körü körüne bağlı kul, köle olanların değiştiğini gördünüz mü? O halde partiler demokrasisini, partiler diktatoryası haline getirmekten alıkoyacak tedbirleri almak da bir mecburiyettir."
bizde ruhbanlık yoktur
mühim olarak din derslerinin okulda okutulması lazım geldiğine dair Atatürk bakın ne diyor: "Müslümanların toplumsal hayatında hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafazaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dini emirlere uygun bir harekette bulunmuş olamazlar. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir". İşte Atatürk'ün söylediği... Böyle demek suretiyle de din eğitiminin bilgisiz veya yetkisiz kimseler tarafından değil, okullarda belirli bir program çerçevesinde yapılmasını işaret etmiş; bilgisiz kimselerin vereceği yanlış telkinatın zararlarını da bu suretle belirtmiştir.
bunu da bir kenara not alın ! bazılarına kapak olsun
Atatürk'ü ekseriya yanlış tanıtırlar ve Atatürk'ü "Din düşmanlığı" ile isimlendirirler. O'na maalesef bu sıfatı takarlar. Okullarda din dersi okutmak Atatürk ilke ve inkılaplarına da aykırı değildir. Bakın Atatürk bir konuşmasında şöyle diyor: "Arkadaşlar, din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız; şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır". Ve yine Atatürk başka bir zaman şöyle söylüyor: "Nasıl ki her hususta, meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazım ise, dinimizin felsefi gerçeğini inceleme, araştırma ve öğretme bakımından ilmi ve fenni kudrete sahip olacak, seçkin ve hakiki din bilginleri, yetiştirecek yüksek müesseselere sahip olmalıyız".Yine başka bir yerde, Atatürk, "Din lüzumlu bir müessesedir. Milletimiz din ve dil gibi iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından söküp alamamıştır ve alamaz" diyor.
neden cemaatlere kalmamalı bu iş anlaşıldı mı ?
Aynı cahil kişiler, senelerce ve bilhassa 12 Eylül öncesinde, açıkça Medeni Kanuna da karşı çıktılar. Kadınların kocaları tarafından "Boş Ol" denilerek, evden atılamamasının, boşanmaya ancak mahkemelerin karar verebilmesinin de aleyhinde bulundular. Hatta, bir kadından fazla kadınla evlenmek meselesini de propaganda mevzuu yaptılar. Bunları biliyorsunuz..İşte şimdi burada, bu noktada din derslerimizi, okullarımızda niçin okuttuğumuzun sebebi açıkça görülmüyor mu? Din sömürücüsü ve üstelik de cahil politikacı, halkın arasına karışarak, "Dinimizde şu şöyledir, bu böyledir" dediği zaman etrafta kendisine işin doğrusunu söyleyebilecek kadar dini bilgi sahibi kimse çıkmıyordu ki..
Reklam
oldu...oluyor....
Bundan yararlanmaya kalkan bazı siyaset adamlarını ve çıkarcıları da gördük. Vatandaşın dini hislerini tahrik ederek, onun din bilgisinin noksanlığından, yanlışlığından yararlanarak, şahsi veya siyasi nüfuz sağlamaya kalkanları da gördük. Onun içindir ki, 1961'den beri Anayasalarımızda bu hususta da hüküm mevcuttur. Kimse siyasi veya şahsi nüfus veya menfaat maksadıyla veya sair surette olsun din duygularını veya dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Vaktiyle din devleti kurma sevdasına kendilerini kaptıranlar ve halkın dini duygularını sömürerek iktidar peşinde koşanlar da oldu.
Laikliği sanki bir din düşmanlığı imiş gibi göstermeye çalışanlar, yalnız kendi dini inançları bulunmayanlar veya İslamiyeti ezmeye uğraşanlar da değildir. Maalesef, dini inançları kuvvetli olduğu halde, dinimizin esaslarını tamamen kavrayamamış olanların da laikliğe karşı cephe aldıklarını senelerden beri görmekteyiz.
Laiklik
Devletin, ne de Devlet içinde herhangi bir kuruluş veya kişinin, bir kimseye "Senin dinin var mıdır? Yok mudur? Varsa sen hangi dindensin? O din içinde hangi mezheptensin?" diye sormaya hakkı ve selahiyeti yoktur. Hele bu gibi sorulara cevap alabilmek için, kişileri zorlamak kimsenin elinde değildir. Din, kul ile Allah arasında bir
Laiklik
Bütün geçmiş konuşmalarımda laikliğin din aleyhtarlığı, din düşmanlığı olmadığını tekrar tekrar belirttim. Nitekim, Anayasamızın 24 'üncü maddesi din ve vicdan hürriyeti başlığı altında şöyle diyor: "Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir "İbadetler, dini ayinler ve törenler serbesttir "Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya zorlanamaz. Dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya da zorlanamaz. "Kimse dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz
Reklam
lafta guzelmiste Sayın Evren :)
Hudutsuz ve sınırsız hak ve hürriyet olamaz. Eğer böyle bir hak ve hürriyet anlayışı kabul edilirse, insanlar arasında eşitlik ortadan kalkmış olur. Çünkü gerek kendisinin, gerek mensup olduğu bir zümrenin kaba kuvveti veya ekonomik gücü sayesinde birtakım insanlar, diğerlerinin hak ve hürriyet sahalarına girerler. Onları hak ve hürriyetlerinden yoksun bırakırlar. Böylece vatandaşlar arasında eşitlik de kalmaz. Adaletten de söz edilemez. Halbuki, bir toplumda, bir memlekette insanların hür olduklarını, her çeşit hak ve hürriyetlere sahip bulunduklarını söyleyebilmek için; bu insanların hepsinin ve herbirinin aynı hak ve hürriyetlerden eşit surette ve aynı derecede yararlanabilmesi lazımdır. Hürriyetler tarihine bir bakacak olursak, şu ilkeyi görürüz: "Herkesin hak ve hürriyeti, başkalarının hak ve hürriyetlerinin başladığı noktada sona erer". Bu sınır, bu saha, Anayasalar ve kanunlarla belirtilir ve kimsenin kendi hak ve hürriyetlerinin sınırını aşmamasını devlet gözetir ve sağlar. Hak ve hürriyetler bakımından, vatandaşlar arasında eşit sahalar ve sınırlamalar bulunacağı gibi, vatandaşla millet ve Devlet arasında da böyle sınırlar mevcuttur. Madem ki, bir arada yaşamaya mecburuz. Madem ki, birlikte hür ve bağımsız olarak yaşayabilmek için, bir Devlet kurmuşuz, o halde toplumun yararına ve Devletin yararına olarak, bazı hak ve hürriyetlerimizin de belli sınırları olması bir zarurettir.
gizli Kur'an kursundan,tarikattan geçiliyor mu ki?
Erzurum'a ilk gelişimde yine sizlere burada hitap ederken, okullarımıza din dersi koyacağımızı söylemiş, çocuklarımızı gizli Kur'an kurslarına göndermemenizi istemiştim. İşte bunu Anayasaya da koyduk. Bu suretle çocuklarımıza dinleri, diyanetleri, aziz Atatürk'ün söylediği gibi, Devletin okulunda, Devletin eliyle öğretilecektir."
Evet Hangisi ?
Kimse siyasi veya şahsi nüfus veya menfaat maksadıyla veya sair surette olsun din duygularını veya dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Vaktiyle din devleti kurma sevdasına kendilerini kaptıranlar ve halkın dini duygularını sömürerek iktidar peşinde koşanlar da oldu. Daha saltanatın ve hilafetin kaldırılmasını müteakip bu işlere giriştiler ve 12 Eylül'den kısa bir süre önce de işi doruk noktasına getirdiler." "İslamiyet "Devletin başında bir hanedan veya bu hanedana mensup bir hükümdar icap ettirir" dediler. Halbuki sevgili vatandaşlarım, İslami esaslara göre, irsi Devlet Başkanlığı yoktur. Hazreti Peygamberden sonra gelen ilk 4 halifeden hangisi bir diğerinin oğlu veya akrabasıydı?"
Evren' in Erzurum konuşması ( cemaatler olmadı sanki )
"Kimse, Devletin sosyal, hukuki veya ekonomik nizamım kısmen de olsa, din kurallarına dayandırmaya kalkamaz. Din ve Devlet ayrı ayrı işlerdir." "Din, kul ile Allah arasında bir mesele olarak kabul edilmiştir." " 'Laik Devlet, cami, mescit yaptıramaz, bunların bakımına masraf edemez. Din görevlilerinin aylıklarını, ücretlerini hazinesinden veremez' diyenler çıkıyor aramızdan. Bunların maksatları nedir? Vatandaşlarımızı yer yer cemaatler halinde tertipleyip, Devlet içinde ikinci bir Devlet mi kuralım? Dillerinin altında neyin yattığını bilmiyor değiliz. Biz hiçbir sebeple asla milli bütünlüğümüzü feda edemeyiz. Bunu kafalarına koysunlar."
ahah! yağmursuzluk duası
Allah'ın işine bakın. Gökyüzünde bir tek bulut yok. Halbuki Trabzon'da, Rize'de, senenin 365 gününün 300 günü kapalı olur. Allah, bu seyahatimizin de kolaylıkla geçmesi için bize yardımcı oldu.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.