Mehmet Rauf'un kaleminin ustalığını konuşturduğu bir eser 'Eylül'. Türk edebiyatında ilk psikolojik roman olma hasebiyle kıymetli bir yapıt. Romanın kurgusu, karakterlerin içsel çatışmaları nezih bir dille okuyucuya sunulmuş. Yazar karakterlerin çaresizliklerini, hüzünlerini ve sıkıntılarını ayrıntılı bir dil ile adeta nakış gibi işleyerek okuyucuyu da sıkmadan bam teline vurmayı başarmış. Eserin sonu ise beni hayrete düşürmekle bırakmayıp ders vermeyi de ihmal etmedi.
Biraz da sitemim var; romanda ki duyguyu iliklerime kadar hissettim de ondan. Bu da yaşanılanların neden yaşandığına itti beni. Bendeniz en çok Süreyya'ya kızıyorum. Okumuş olanlar "onun hiç suçu yok masum" diyeceksiniz. Bazen hayatta sizi kötü şeyler yapmaya iterler; fakat sizin bu felaketi işlemenizde onların da payı vardır. Eğer Süreyya ile konuşma gibi bir şansım olsaydı ona şunları söylerdim:
Hep aynı mı olur bu 'aşk' işleri. Birine ulaştıktan onu sevdikten, sevildikten sonra her gün yenilen yemek gibi sıradanlaşır mı? Niçin yanı başımızdaki insanın kıymetini bilmiyoruz. Sen kıymetini anla diye o, seni ya da hayatı terketmemeli değil mi? Sevdiğin varsa artık 'ben' değil 'biz' varız. Sahip olduğun bu saâdeti büyük kalbinde küçüçük bir yer verdin. Oysa ki bu saâdet farklı bir zamanda Necip'in eline geçseydi belki de Suat dünyanın en mutlu kadını olacaktı...
Kadına verilecek en güzel hediye onu sevmekti. Hayatın bir oyunu gibi bu da hünersiz kalplere denk geldi ne yazık ki... Hünerli kalplere denk gelesiniz. Vesselam..
EylülMehmet Rauf · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202140k okunma