Kimse söylemedi mi sana o korkusuz,
Seven gözlerin daha uyanık olmalı diye?
Ya da hatırlatmadı mı kimse nasıl umarsız
Olduklarını yanarken pervanelerin?
Ben uyarabilirdim seni; ama gençsin sen
Ve başka başka diller konuşuyoruz ikimiz.
Ah, ne verilse almaya hazırsın sen
Ve bütün dünya dost senin gözünde.
Annen gibi sen de çekeceksin,
Sen de öyle incineceksin sonunda.
Ama ben yaşlıyım, sen gençsin
Ve barbarca bir dille konuşuyorum ben.
Duyduğum şey oyun oynayan çocuk seslerinin ezgisinden başka bir şey değildi; hava öylesine berraktı ki, bu görkemli ama ayrıntılı, uzak ama şaşılacak kadar yakın, açık seçik ama ölümsüz bir gizemle dolu ses kalabalığı arasından kimi kere kıkır kıkır bir gülme yükseliveriyor, bir beyzbol sopasının 'çat' sesi ya da oyuncak bir trenin takırtısı ayırdedilebiliyordu. Kalemle hafifçe çizilmiş gibi gözüken sokaklar bu sesleri çıkaranları görmeyi sağlayamayacak kadar uzaklardaydı. O görkemli yamaçta durdum, ezgilerin titreşimine, arka plandaki utangaç bir mırıltının ortasından yükseliveren ayrı ayrı çığlıklara kulak verdim. İşte o anda, işte o anda anladım ki umarsızlığı en belirgin olan şey Lolita'nın benim yanımda bulunmayışı değil, sesinin aşağıdaki o çocuk sesleri arasında olmayışıdır.
Sayfa 419 - Can Yayınları, Türkçesi: Fatih ÖzgüvenKitabı okudu
Bende kaybolma isteği vardır. (...) Ama asıl istediğim aranmak, bulunmak, neden böyle bir şey yaptığımın, neden yalnız kalmak istediğimin sorulmasıydı.