Başka bir ifadeyle herhangi bir insani fiil, maddi veya manevi bir hareketler yığını olmak anlamında iyi ve kötü olmakla nitelenmeye elverişli değildir. Bir fiilin, iyi ve kötü olarak nitelenebilmesi için o fiile iyilik ve kötülük değerlerini katan bir unsur bulunmalıdır. Ayrıca fiile değer katan şeyin kendisi değerli yahut en yüksek değer olmalıdır. Dolayısıyla insan fiilleri bir bütün olarak düşünülüp de tamlık dikkate alınmadığı sürece tikel bir fiile iyilik ya da kötülüğü nispet etmek mümkün değildir.
Tamlık veya bütünlük ise fiziğin değil metafiziğin bir kavramıdır. Yani ahlâki değer sorunu, kaçınilmaz olarak bizi fizikten metafiziğe taşır. Çünkü tek tek insan fiilleri, bir bütünün parçası olmadığı sürece tamamıyla gayesizleşmektedir. Gaye ise insan fiilini herhangi bir hayvanın davranışından ayıran bir anlam olarak fiile katılır ve hiçbir zaman duyularla kavranamaz. Zira anlamın akıldan hayale intikal edip hayalin nesnesi olarak somutlaştırıldığını düşünürsek bir fiilde aklın kavradığı anlam, o fiilin başarılı veya başarısız gayesidir.
Diğer deyişle aklın kavradığı varlık anlamı, insani bir fiilde gaye olarak ortaya çıkar. Bu bağlamda ahlâkın kendinde temellenmiş olduğu, ancak fiilin bir gayesi olduğu ölçüde anlamlıdır. Gayelilik ise ahlâk söz konusu olduğunda iyi (birr, ihsân, hayr) arayışı demektir. Dolayısıyla varlık, gaye ve iyilik, herhangi bir insani edimin ahlâki niteliğini tayin etmede eş kapsamlı olup aynı duruma farklı açılardan verilen isimlerdir.