Yönetime katılmanın yalnızca oy verme ile ilişkilendirildiği ülkelerden biri de Türkiye'dir. Bereket ki, ABD ve Avrupa ülke lerine kıyasla Türkiye'de seçimlere katılım oram oldukça yük sektir. Çok partili seçimlerin gerçek anlamda başladığı 1950'den itibaren genel seçimlere katılım oranlan belli aralıklarla şöyledir: 1950'de % 89,3, 1965 %71,3, 1987 %93,3, 1999 % 87,l, 2007 % 84,2, 2018 %84,3. Yerel seçimlerdeki katılım oranlan da benzer oran larda seyreder. Anayasa değişikliği sağlayan 6 referandumda, en yüksek katılıma % 97,6 ile 1987'de; en düşük katılıma ise % 67,5 ile 2007'de yapıldığım görüyoruz. Bu anlamda var olan bir sorun olduğundan değil ancak bir sorun olabileceğinden dolayı -katılımın muhtemelen daha düşük çıkabileceği endişesi ile- son yıllarda oy verme çağrılan her platformda yinelenmeye devam eder: "Herkesin sözü eşit, herkesin oyu bir. Kime verirsen ver, oy ver!", "'Bir oyla ne fark eder?' deme". "Herkes gibi sen de çok önemlisin, farkım ortaya koy. Fikrini ortaya koy. Kimi destekliyorsan destekle, birine oy ver. Kime verirsen ver”. “Ben mi kurtaracağım memleketi?' deme. Oy senin sesin! Sesini duyur, oy ver!", "Boş verme oy ver!", Koyverme; oy ver"... Hele yerel seçimlerde az sayıdaki oyların ne denli belirleyici olduğu, bir oyla bile seçimin sonucunun değişebildiği görülünce 1 oyun bile önemi ortadadır.