Arıburnu - Anzak Koyu'ndan bir düşman çıkarması yapılacağına inanan yalnızca bir tek Türk vardır, o da Mustafa Kemal adında bir albaydır. Yani o sırada ve orada, o işaret şamandırasının anlamı Türkler için çok da ciddi sayılmıyordu."
"O şimdi adını söylediğin albay, Atatürk müydü?" diye sordu Viki.
"Evet, Atatürk'tü. Ve yaşadığı sürede Çanakkale'de gösterdiği yüksek zekâ ve sağduyu performansını hiç yitirmedi."
Viki o anda Ali Osman'ın da Türkiye'nin duvarlarına en fazla fotoğrafı asılan bu adama hayran olduğunu anladı. Belki de Yeni Zelanda'ya dönünce Atatürk hakkında daha derin bir araştırma yapıp, Batı kültürlerinde sıradan bir diktatör diye tanıtılıp geçiştirilen, öte yandan yalnızca karizmatik bir siyasi lider ve iyi bir komutan olmakla kalmadığı anlaşılan bu adamın asıl kerametini ve seksen beş yıl sonra bunca insan üzerinde devam eden etkisinin nedenlerini anlamaya çalışmalıydı. Bunu artık kendisi de merak ediyordu. Gerçekten merak ediyordu. Neydi bu Atatürk denen adamın aslında yaptığı? Bir illüzyon, bir mucize mi, yoksa Batı'da kabul görüldüğü gibi yalnızca faşist bir başkanlık mı? Nasıl olup da yirminci yüzyılın başında ortaya çıkan bütün devrim liderleri ve devrimleri yok olup gitmişken bir tek bu adamın adı ve onun devrimi korunuyordu? Evet korunuyordu. İşte Beyaz Hala köyde yaşayan torunlarının torunu kızlar için hiçbir İslam ülkesinde hayal edilemeyecek bir gelecekten bahsedebiliyordu. Bunu bir yabancı olarak anlaması ne kadar olasıydı bilmiyordu.