SOMA KÖMÜRÜ
Yandı yürekler yine mayıs sıcağında
Bebeler yetim kaldı ana kucağında
Göçük varmış Soma’da kömür Ocağında
Ya Rab, kalana sabır gidene cennet ver
Kara elmas demeyin bu ekmek davası
Cebrâil dedi ki; “Neden ağlamaktasın ? Bunca dert ile neden ciğerini dağlamaktasın ?
Diğer arkadaşların yiyip içip gezerken sen inleyip ağlamadasın; söyle bana, içinden geçen ne, canın ne istiyor ?”
Burak cevap verdi: “ Ya Cibrîl-i Emîn! Tam kırk bin yıldır yediğim de içtiğim de yalnızca aşktır benim.
Kulağıma ansızın bir sesin geldiği o zamandan beri aklım başımdan gitti, sağımı solumu bilemez oldum.
 O vakit birileri aşkın yürekler delen sesi ile “Ya Muhammed!” diye çağırışmışlardı.
İşte o günden sonra ne olduğunu bilmedim; bildiğim tek şey, o ismin sahibine duyduğum aşk oldu.
O vakit yüreğimin yağı eridi ve daha kendini görmeden yalnızca adını duymakla ona âşık oldum.
O aşk, cenneti bile başıma dar ediyor, gece gündüz işimi ağlayış ve inleyişle dolduruyor.
Suretâ cennette durmaktayım ama gerçekte hasret cehennemi çekiyorum.
Böyle giderse o sevgilinin vuslatına erememekten dolayı sonunda candan ve serden geçeceğim.”
Cebrâil ona şöyle dedi: “A Burak!.. Allah isteğini sana bağışladı, artık ayrılık çekme!
Her kimde aşkın eseri belirgin şekilde görülürse, bu eser sonunda onu sevgilisine eriştirir.
Gel benimle, seni sevgiline götüreyim de yüreğinin yarasına merhem koyayım.”

-Peki yürekler insanlara düşlerinin peşinden gitmek zorunda olduklarını neden söylemiyorlar? diye sordu delikanlı, Simyacıya.
-Çünkü bu durumda en çok yürekler acı çeker. Ve yürekler acı çekmekten hoşlanmazlar.