Efendi! Tekrar ediyorum, kendinden kendine sefer et.
KENDİNDEN KENDİNE SEFER ET Ağaç, eğer ayakla veya kanatla hareket etseydi, ne bıçkı zahmetini ne de balta yaralarının ezasını çekerdi. Güneş kanatla ve ayakla bütün gece uçup gitmemiş olsaydı, cihan seher vakti nasıl aydınlanırdı? Denizden acı su ufka doğru yükselmeseydi, gülistanın hayatı sel ve yağmura bağlı olur muydu? Damla, vatanı olan denizden gidip tekrar gelince, sedefe rastlayarak inci oldu... Yusuf, ağlayarak babasının yanından sefere gitmedi mi? Seferde saadete, mülke, zafere kavuşmadı mı? Cenabı Mustafa, (s.a.v) Yesrib tarafına doğru sefer etmedi mi? Seferde saltanata erip iklimler sultanı olmadı mı?... Eğer senin böyle bir sefer etmeye tâkat ve tahammülün yoksa kendinde sefer etmeğe bak; yakut madeni gibi, güneşin ışığından kendinde bir eser hâsıl et. Efendi! Tekrar ediyorum, kendinden kendine sefer et. Çünkü böyle bir sefer ile madenin toprağı değişip altın oldu. Acılıktan ve ekşilikten tatlılığa doğru git. Nasıl ki, şeker bin türlü acılıktan kurtulup şeker oldu...
Sayfa 71 - KIRKAMBAR YAYINLARI ☪ İstanbul, Kasım 2010 - Midhat Bahari Beytur Çevirisi
“ Anlatırlar ki; Zeliha, Yusuf'u zindana attırdığı vakit onun ayrılığıyla ardından yanıp yakılmaya başlamış.Hem kendisinden ayırmış, hem hasretini çeker olmuş. Bu yüzden zaman zaman zindanı ziyarete gider, suretâ "Hükümlüm kaçmış olmasın!" diye kontrol eder, ama içten hasret giderirmiş. Eğer Yusuf'u uyurken bulursa hücresinin önünde bekler, seyreder, uyanık bulursa azarlar, böylece yüzüne bakarmış. Nihayet bir keresinde sesini de çok özlediğini fark etmiş ve bir köle çağırıp, "Hemen şimdi, Yusuf'u yere yık, adamakıllı kamçıla! Öyle vur ki ta uzaktan ah ettiğini duyayım." demiş. Köle emre itaate niyetlendiyse de Yusuf'un güzel yüzünü görünce kıyamamış. Hücrede bir post var imiş, onu yere sermiş ve başlamış vurmaya. Kölenin her kamçısında Yusuf mahsustan feryad etmekte, çığlık atmaktaymış. Zeliha ise bağırmaya devamda: "Daha hızlı vur, adamakıllı vur!" Nihayet köle Yusuf'a yalvarmış: "A güneş yüzlü, Zeliha gelir de sırtında kamçı izi göremezse şüphesiz beni öldürür. Omzunu aç, dişini sık, bir kerecik olsun kamçıya dayan!" Yusuf elbisesini sıyırmış. Köle öyle bir vuruşla vurmuş ki Yusuf yere kapaklanmış. Zeliha, bu sefer Yusuf'un ah edişini duyar duymaz bağırmış: "Yeteeer!.."
Reklam
Derkenar/Yusuf’u Zindana Attıran Zeliha
Anlatırlar ki, Züleyha Yusuf’u zindana attırdığı vakit onun ayrılığıyla ardından yanıp yakılmaya başlamış. Hem kendisinden ayırmış, hem hasretini çeker olmuş. Bu yüzden zaman zaman zindanı ziyarete gider: “Hükümlüm kaçmış olmasın!” diye kontrol eder, ama içten içe hasret giderirmiş. Eğer Yusuf’u uyurken bulursa hücresinin önünde bekler, seyreder, uyanık bulursa azarlar, böylece yüzüne bakarmış. Nihayet bir keresinde sesini de çok özlediğini fark etmiş ve bir köle çağırıp: “Hemen şimdi, Yusuf’u yere yık, adamakıllı kırbaçla! Öyle vur ki ta uzaktan ah ettiğini duyayım.” demiş. Köle emre itaate niyetlendiyse de Yusuf’un güzel yüzünü görünce kıyamamış. Hücrede bir post var imiş, onu yere sermiş ve başlamış vurmaya. Kölenin her kamçısında Yusuf mahsustan feryad etmekte, çığlık atmaktaymış. Zeliha ise bağırmaya devam ediyor: “Daha hızlı vur, adamakıllı vur!” Nihayet köle Yusuf’a yalvarmış: “A güneş yüzlü, Zeliha gelir de sırtında kamçı izi göremezse şüphesiz beni öldürür. Omzunu aç, dişini sık, bir kerecik olsun kamçıya dayan!” Yusuf elbisesini sıyırmış. Köle öyle bir vuruşla vurmuş ki Yusuf yere kapaklanmış. Zeliha, bu sefer Yusuf’un ah edişini duyar duymaz bağırmış: “Yeteeeer!”
Sayfa 396 - Çok beğendiğim bir kıssa...Kitabı okudu
Alibaba'nın bu sayısı ile Markopaşa'nın 1.dönemi kapanacaktır. Bir yılı az geçen bu dönemde Markopaşa 23, Merhumpaşa 4 , Malumpaşa 5 ve Alibaba 4 sayı çıkabildi. 55 haftanın 36'sında çıktığına göre, 19 hafta gazete engellerle karşılaştı, yayımlanamadı. Sabahattin Ali 19 Aralık 1947'de içeriye girdi. Gazete üzerinde hükumetin, sıkı yönetimin,
AYAĞI UĞURLU SABAH ÜZERİNE
Hüsn ü aşk AYAĞI UĞURLU SABAH ÜZERİNE Bir seher vakti, bahçe hayat buldu Sabahın ruh bahşeden etkisiydi bu Şafak bir Meryem ağacı olmuştu Hoş nefesli Mesih ele gelmişti
Anlatırlar ki, Züleyha Yusuf'u zindana attırdığı vakit onun ayrılığıyla ardından yanıp yakılmaya başlamış. Hem kendisinden ayırmış, hem hasretini çeker olmuş. Bu yüzden zaman zaman zindanı ziyarete gider: "Hükümlüm kaçmış olmasın!" diye kontrol eder, ama içten hasret giderirmiş. Eğer Yusuf'u uyurken bulursa hücresinin önünde bekler, seyreder, uyanık bulursa azarlar, böylece yüzüne bakarmış. Nihayet bir keresinde sesini de çok özlediğini fark etmiş ve bir köle çağırıp, "Hemen şimdi, Yusuf'u yere yık, adamakıllı kamçıla! Öyle vur ki ta uzaktan ah ettiğini duyayım." demiş. Köle emre itaate niyetlendiyse de Yusuf'un güzel yüzünü görünce kıyamamış. Hücrede bir post var imiş, onu yere sermiş ve başlamış vurmaya. Kölenin her kamçısında Yusuf mahsustan feryad etmekte, çığlık atmaktaymış. Zeliha ise bağırmaya devamda: "Daha hızlı vur, adamakıllı vur!" Nihayet köle Yusuf'a yalvarmış: "A güneş yüzlü, Zeliha gelir de sırtında kamçı izi göremezse şüphesiz beni öldürür. Omzunu aç, dişini sık, bir kerecik olsun kamçıya dayan!" Yusuf elbisesini sıyırmış. Köle öyle bir vuruşla vurmuş ki Yusuf yere kapaklanmış. Zeliha, bu sefer Yusf'un ah edişini duyar duymaz bağırmış: "Yeteeeer!"
Sayfa 436 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.