Yusuf Tahir

Yusuf Tahir
@yusufahir
131 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 7 days
Sisifos Söyleni
Sisifos SöyleniAlbert Camus
8.3/10 · 8.4k reads
Reklam
Kişi yükünü eninde sonunda bulur. Ama Sisifos, tanrıları yadsıyan ve kayaları kaldıran üstün sadıklığı öğretir. O da her şeyin iyi olduğu yargısına varır. Bundan böyle, efendisiz olan bu evren ona ne kısır görünür, ne de değersiz. Bu taşın ufacık parçalarının her biri, bu karanlık dağın her madensel parıltısı, tek başına bir dünya oluşturur. Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter. Sisifos'u mutlu olarak tasarlamak gerekir.
Sayfa 131Kitabı okudu
Evet, insan kendinde başlayıp kendinde biter, ötesi yoktur. Bir şey olmak istiyorsa bu yaşam içinde olur. Şimdi bunu fazlasıyla biliyorum. Fatihler bazı bazı yenmekten ve aşmaktan söz ederler. Ama hep 'kendi kendini aşmak'tır demek istedikleri.

Reader Follow Recommendations

See All
Ama gururlu bir yürek için iki şeyin ortası olamaz. Ya Tanrı var, ya zaman, ya bu haç, ya bu kılıç. Ya çırpınmalarını aşan daha yüksek bir anlamı vardır bu dünyanın ya da bu çırpınmalardan başka hiçbir şey gerçek değildir. Ya zaman ile yaşayıp onunla ölmek ya da daha büyük bir yaşam için ondan çekilmek gerek.
Bir insan söylediği şeylerden çok söylemedikleriyle insandır.
Reklam
Bir insan yaşamının yarısı söylenmeyeni anlamakla, başını çevirmekle, susmakla geçer.
Kederlilerin kederli olmaları için iki neden vardır: Ya bilmezler, ya umut ederler. Don Juan bilir ve umut etmez. Sınırlarını bilen, bu sınırların dışına çıkmayan, varlıklarının yer aldığı bu iğreti aralıkta, ustaların o çok güzel rahatlığını gösteren oyuncuları düşündürür. Deha da budur işte: sınırlarını bilen us.
Sevmekle iş bitseydi, her şey fazlasıyla basit olurdu.
Bir insan ahlakı, değer sıralaması ancak biriktirdiği deneyimlerin niceliği ve çeşitliliği ile bir anlam taşıyabilir. Çağdaş yaşama koşulları da insanların çoğunluğunda aynı deneyler niceliğini ve bunun sonucu olarak aynı derin deneyi kabul ettiriyor. Bireyin kendi katkısını, kendisine 'verilmiş' olanı, yani kendisinde doğuştan bulunanı da göz önünde bulundurmak gerekir kuşkusuz.
Uyumsuz şu noktada aydınlatıyor beni: Yarın yoktur.
Reklam
İnsandışılığı, insanın büyüklüğünü oluşturan bu gerçeği yoksunlaştırmak, insanın kendisini yoksunlaştırmaktır. Bana her şeyi açıklayan öğretilerin aynı zamanda beni zayıflatmalarının nedenini şimdi anlıyorum. Kendi yaşamımın ağırlığından kurtarıyorlar beni, oysa onu yalnız başıma taşımam gerek.
İntiharın, başkaldırıdan sonra geldiği sanılabilir. Ama yanlış olarak. Çünkü intihar başkaldırının mantıksal sonucu değildir. İçerdiği razı oluş dolayısıyla, onun tam tersidir. İntihar, sıçrama gibi, en son noktasına götürülmüş kabullenmedir. Her şey tükenmiştir, insan temel tarihine geri döner. Geleceğini, biricik ve korkunç geleceğini fark eder, ona atılır. İntihar uyumsuzu kendince çözer. Onu da aynı ölüme sürükler. Ama biliyorum ki sürüp gitmek için uyumsuzun çözüme varmaması gerekir. Aynı zamanda hem bilinç, hem de ölümün yadsınması olduğu ölçüde intihardan sıyrılır. Ölüm mahkumunun son düşüncesinin en ucunda, her şeye karşın birkaç metre ötede, baş döndürücü düşüşünün kıyısında gördüğü şu kundura bağıdır. İntihar edenin tam karşıtıdır ölüm mahkumu.
Ağaçlar arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi olsaydım, bu yaşamın bir anlamı olurdu, daha doğrusu bu sorunun hiç anlamı olmazdı, çünkü dünyadan bir parça olurdum. Bu dünya olurdum, oysa şimdi tüm yakınlık gereksinimimle onun karşısındayım.
Bu dünyanın kendisini aşan bir anlamı var mı, bilmiyorum. Ama bu anlamı bilmediğimi, öğrenmenin de benim için şimdilik olanaksız olduğunu biliyorum. Kendi koşulumun dışında olan bir anlamın benim için anlamı ne?
(Bir bilinmeyene) Sıçrama, Kierkegaard'ın istediği gibi büyük bir tehlikeyi belirtmiyor. Tersine, sıçramadan önce gelen andadır tehlike. Bu baş döndürücü çizgide durmasını bilmek, işte dürüstlük bu, gerisi aldatmaca.
Düşünmek birleştirmek, görüşünü büyük bir ilke çehresi altında bildik kılmak değildir. Düşünmek, görmeyi yeniden öğrenmektir; bilinci yönetmek, her görüntüyü ayrıcalıklı bir yer durumuna getirmektir.
Reklam
'Tek çıkar yol, insan yargısı için bir çıkış yolu bulunmayan yerdedir,' diyor (Chestov). Böyle olmasa Tanrıyı ne yapacaktık? Kişi ancak olanaksızı elde etmek için Tanrıya yönelir. Olabilene gelince, insanlar yeter onu bulmaya.
Bunca çabaya ne gerek vardı? Bu tepelerin tatlı çizgileri, bu çarpıntılı yürek üzerinde akşamın eli çok daha fazlasını öğretiyor bana.
Çünkü varlığından kuşku duymadığım bu 'ben'i kavramaya çalıştım mı, onu tanımlamaya, özetlemeye çalıştım mı parmaklarım arasından akıp giden bir su oluveriyor. Bürünebildiği bütün yüzleri bir bir çizebilirim, ona bütün verilenleri, bu eğitimi, bu kökeni, bu ateşliliği ya da bu susmaları, bu büyüklüğü ya da düşüklüğü de bir bir çizebilirim. Ama yüzlerin toplamı yapılmaz. Benim olan bu yürek bile hep tanımlanmaz kalacak benim için. Varoluşum konusunda vardığım bu kesinlikle, bu güvene vermeye çalıştığım öz arasındaki çukur hiçbir zaman dolmayacak. Kendi kendime yabancı kalacağım hep.
Yalnız bir gün 'neden' yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. 'Başlar', işte bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır. Onu uyandırır, gerisine yol açar. Gerisi, bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır. Uyanışın ardından sonuç gelir zamanla; intihar ya da iyileşme.
Kimi durumlarda neler düşündüğü konusunda bir soruya ki­şinin 'hiç' yanıtını vermesi bir yapmacık olabilir. Sevilen yaratıklar bunu iyi bilirler. Ama bu yanıt içtense, boşluğun çok şeyler anlattığı, günlük devinimler zincirinin koptuğu, yüreğin kendisini yeniden düğümleyecek halkayı arayıp da bir türlü bulamadığı şu garip tinsel durumu belirtiyorsa, o zaman uyumsuzluğun ilk belirtisi gibidir.
276 syf.
10/10 puan verdi
Dublinliler
DublinlilerJames Joyce
7.4/10 · 2,177 reads
Reklam
276 syf.
10/10 puan verdi
Tam bir şaheser! Kitap sizi 20. yüzyıl İrlanda şehir hayatına bir anda bırakıveriyor ve sıradan insanların yaşadığı gerçek, uçlarda hisleri bize olduğu gibi yansıtıyor. Kitap ufak hikayeciklerden oluşuyor, herbir hikayecikte farklı sınıflardan farklı yaşantılardan insanların ağzından bazen düşüncelerinden görüyorsunuz şehri. Oralı oluyor oranın havasını içinize çekiyorsunuz. Yolda yanınızdan gelip geçen insanların öyküsüdür Dublinliler. Sıradan bir insanın hayatını ve günlük meşgaleleri bu denli güzel anlatılamazdı bence. Öyle ki içinizdeki insancıllık ateşini parlatır, sizi sokaktaki insanların gözünde hikaye aramaya iter.
Dublinliler
DublinlilerJames Joyce · İletişim Yayıncılık · 20212,177 okunma