Yalnız olmaktan değil; bir dostun, sırdaşın, yoldaşın olmadan ‘yalnız kalmak’tan korkmalı, imtina etmeli insan…
Bazen bir seçim, bazen de belki kaderimizdir. Lakin her zaman ‘kimsesizlik’ manasına gelmez. İnsanın kendiyle baş başa kalmasıdır bir nevi… Yani aslında sadece bir ‘hissiyat’tır. Büyütülecek bir şey değil! Tekil olmak da değildir, çünkü etrafı insan doluyken de yalnız hissedebilir insan.
Demek ki iş ‘kalp’te bitiyor. Kalbimize dolan his; kimsenin bizi anlamadığı, kimseyle konuşmak – görüşmek istemediğimiz, bir tuhaf boşlukta olma hissi ise, evet yalnızızdır. Bir başına otururken dahi, mutsuzluğa dair en ufak bir hissiyatımız yoksa, yalnızlığımız ile iki iyi dost olmuşuz demektir. Yani yalnız değilizdir. Yalnız olmak da, yalnız kalmak da bize bağlı o zaman?!