Save Ralph!
Günlük hayatımızda kullandığımız bir çok marka var ve hiç düşünmedik bu markanın nasıl yapıldığını, neler üstünde denendiğini...Hayvanları bir çoğumuz sever hatta bi kesitin evcil hayvanları da var, hayvanlar için özel günler yapıyoruz doğum günleri yada hayvan koruma için yapılan özel günler gibi. Peki kendi hayvanımız için
Çağdaş bir Fransız yazarı, Yves Lacoste: Bugünkü az gelişmiş ülkelerin mâzisi üç beş kelimeyle hülasa edilebilir diyor... Önce hamleler devri, sonra yavaşlayan, durgunlaşan,gerileyen ekonomik ve sosyal gelişme.
Fransız Coğrafyacı Yves Lacoste tarafından yazılan, dikkat çeken bir isme sahip bu eser, ilk olarak 1976 yılında yayımlanmış. Kitap yazarın ben kimim, coğrafyaya nerden bulaştım, bu kitabı neden yazdım sorularına cevap verdiği, otobiyografi niteliğinde uzunca bir önsözle başlıyor. Özsöz tam elli sayfa... Eserin giriş bölümünde, insanlar
Çağdaş bir Fransız yazarı, Yves Lacoste: Bugünkü az gelişmiş ülkelerin mazisi üç beş kelimeyle hülasa edilebilir, diyor... Önce hamleler devri, sonra ya durgunlaşan, gerileyen ekonomik ve sosyal gelişme.
Mr. Yves Lacoste, kısa bir zaman önce tercüme edilen "The Geography of Hunger" isimli kitabın yazandır. Mr. Yves Lacoste, bu kitabında hazır ve pişirilmiş yiyeceklere karşılık olarak 20-30 yıllık bir zaman dilimi boyunca geri kalmış ülkelerden Avrupa'ya yapılan hammedde fiyatlarının bir karşılaştırmasmı yapmaktadır. Bu mukayesenin gösterdiği gerçekler inanılmaz derecede ilginçtir.
Şayet Mr. Yves Lacoste'nin metodu ve araştırması Dünya’da çok başarılı bir çalışma olarak kabul edilmeseydi, biz Avrupa’dan ülkelerimize son 20-30 yıllık zaman dilimi boyunca ithal edilen tüketim maddeleri fiyat artışının % 300, % 400’den % 600’a kadar farklılık arz edebileceğini düşünemezdik bile.
Diğer taraftan, onların bizden yanı Afrika, Asya ve Latin amerika ülkelerinin çoğundan edindikleri hammaddeler arz ve talep kanunlarını alt üst edecek şekilde fiyat kaybına uğratmışlardır. Başka bir deyişle hammadde fiyatları 30-40 yıllık zaman diliminde ya hiç değişmemiş ya da çok az bir fiyat artışı kazanmıştır. 30 yıl öncesine göre geri kalmış ülkelerden Avrupa'ya yapılan ihracatta hammaddelerinin çoğunun fiyatlarında bir sosyalistin yapmış olduğu en son araştırma çok zeki, bilgili ve kariyer sahibi devrimci ve ilerici bir sosyalistin yapmış olduğu en son araştırmaya göre: Devrimi yok eden, yıkan unsur kapitalizmin kendisini rasyonelleştirmesi mücadelesi ve işçi sınıfını burjuvazi bir yaşama sahip kılabilmesidir.
Reclus'nün sosyal coğrafyası tam anlamıyla siyasi bir coğrafyadır, sürekli, "kendinin farkında olan doğanın politiği" diyebileceğimiz bir meseleyi irdeler. Reclus'ye duyulan ilgiyi canlandırmak için belki de en büyük çabayı gösteren çağdaş Fransız coğrafyacı Yves Lacoste, Reclus'nün "en büyük Fransız coğrafyacı" olmasına karşın, "tümüyle yanlış anlaşıldığını", bunun nedeninin "akademik coğrafyanın temel epistemolojik sorunu: siyasetin dışlanması" olduğunu öne sürer. Lacoste, yakın geçmişteki sosyal coğrafya tartışmalarında, Reclus'nün sosyal coğrafyayı "ana malzemesi" yapan altı büyük ciltlik çalışmasının sistematik olarak "unutulmasını" ironik bulur. Bu durum bir bakıma, günümüzde sosyal ekolojiye ve radikal siyasi ekolojiye gösterilen ilgiyle benzerlik taşımaktadır. Bu gibi görüşler, ekolojik ve sosyal gerçeklikler de dahil "her şey bağlantılıdır" önermesine işaret ettiklerinde kimi zaman kabul görür ama bağlantının doğası araştırıldığında, ekolojik krizin kökenierinin merkezci ulus devlette ve korporatist kapitalist ekonomide olduğunu söylemeye cesaret edildiğinde, sık sık
geçerlilikleri sorgulanır.
... coğrafya, önce, savaş yapmaya yarar. Her bilim için, her bilgi için bilgikuramsal önkoşullar sorunu ortaya atılmalıdır; bilimsel süreç bir tarihe bağlıdır ve bir yandan ideolojilerle ilişkileri içinde, öte yandan uygulama ya da iktidar olarak düşünülmelidir. Coğrafya önce savaş yapmaya yarar sözü, sadece askeri harekata yarar anlamına gelmez; sadece şu ya da bu düşmana karşı açılması gereken savaş olasılığına karşı değil, aynı zamanda devlet örgütünün, üstünde güç kullandığı insanları daha iyi denetlemek amacıyla, bölgeleri düzenlemesine yarar. Coğrafya, önce siyasi ve askeri uygulamalar için stratejik bir bilgidir ve ilk anda karışık, çok çeşitli bilgilerin biraraya gelmesini gerektiren de bu uygulamalardır. Bilgi için, bilginin parçalara ayrılması gerçeğinin dışına çıkılmazsa, bu bilgilerin varlık nedenleri ve önemleri kavranamaz.
Benim yaptığım jeopolitik tanımı ise daha kısadır ve jeopolitik kelimesini güçlü bir anlamda ele almaktadır. Ele aldığımız şey basında kullanılan haliyle jeopolitik olduğunda -ki giderek artan oranda böyledir- söz konusu olan, ister resmi ister yasadışı olsun, net olarak yerleşmiş siyasi güçler arasındaki ilişkilerdir. Etnik veya dini gruplar arasındaki kanlı mücadeleler, ülkeler arasındaki savaşlar, bir halkın bağımsızlık mücadelesi, büyük devletler arasındaki çatışma tehditleri. Ben ise, terimin başlangıçtaki anlamı itibarıyla jeopolitik derken, kentsel yığılmalar da dahil olmak üzere büyük veya küçük boyutlu bir toprak üzerindeki güç rekabetlerini kastediyorum. Jeopolitikte coğrafi toprak temel önemdedir, fakat söz konusu olan sadece var olan haliyle değil, kapsamı, engebe biçimleri ve kaynaklarıyla birlikte topraktır. Söz konusu olan aynı zamanda orada yaşayan erkekler ve kadınlar ve kendilerine anlatılan (haksız veya haklı) hikâye nedeniyle kabul ettikleri veya savaşım verdikleri iktidarlar, korkuları ve şu veya bu düzeyde yakın bir gelecek ile şu veya bu düzeyde uzak bir geçmiş hakkında yaptıkları temsillerdir.
Söz konusu olan sıkıcı ve sonuç olarak anlamsız bir disiplindir, zira herkesin bildiği üzere "coğrafyada anlaşılacak bir şey yoktur, onları ezberlemek gerekir."
İbni Haldun’un, tarihin bilim olarak doğuşunu simgeleyen yapıtı Mukaddime, Ortaçağ Arap uygarlığının sönmeye yüz tuttuğu bir sırada kaleme alındığından, İbni Haldun’u ve düşüncelerini doğrudan izleyen bir akım ortaya çıkmadığı gibi, bu düşünce daha sonraki yüzyıllarda unutulmaya yüz tuttu. İbni Haldun, 14. yüzyılda toplumların iktisadi, sosyal ve
İbni Haldun hem katı ve gizemci, inançlı bir kişidir hem de çok büyük bir akılcı düşünürdür: böylece bir tür mucize olarak çıkar karşımıza...
...Demekki Halduncu tarih anlayışının doğuşu hem akılcılık ile din arasındaki uyuşmazlığın belli bir durumuna hem de İbni Haldun’un düşünsel evrimindeki belirleyici bir noktaya karşılıktır. Ancak, yaşamının son bölümünde Tanrıbilimcinin kaygıları, tarihçinin kaygılarına üstün gelmiş gözüküyor...
Ortaçağ Arap uygarlığının çıkardığı en büyük düşünürlerin sonuncusu olan İbni Haldun’un tarihsel düşüncesi, dallarından çoğu kurumuş bulunan ve büyümesi yüzyıllarca duracak olan bir ağacın, tam anlamıyla olgunlaşmış, çok değerli meyvesi olarak gözüküyor bize.