Güneş görmeyen bir meyhanenin kirli bir masası kenarında içilen iki üç kadeh karanlığı aydınlatmaya ve en harap bir bünyeyi gençlik neşesiyle doldurmaya kâfi değil mi?
Aşk geçici, evlilik ise daimidir. Evliliği aşkın devamı zannetmiş nice safdil çiftler üç ay geçmeden dudaklarda ateşin söndüğünü görmüşler ve bir akşam kendilerini karşı karşıya esner bulmaktan hayret etmişlerdir. Aşk değişmeyince ölür.
Güzel bir kızın dudaklarını hararetle öpen bir kimse, kızın dış fırçasını kullanmaktan tiksinti duyar; oysa kendini hiç iğrendirmeyen kendi ağzının genç kızınkinden daha iç açıcı olduğunu sanmasının tutarlı bir yanı yoktur.
...
İğrenme, cinsel amaçları sınırlayan güçlerden biridir.
Kimsenin beni tanımayacağı ve hor görmek için sebep aramayacağı bir yerde izini kaybetmek ve yapayalnız büyük göçe hazırlanmak! Dünyada gerçek saadet budur. Birçok kimseler büyük göç gününde yalnız kalmaktan dehşet duyarlar. Ölürken etraflarında, yüzlerini muslukta yıkayıp yıkayıp odaya giren, kızarık gözler ve şiş burunlarla gülümsemeye uğraşan candan insanlar bulmak hayali onları bütün ömürlerince nelere katlandırmaz.
Oysa herkes öldürür sevdiğini,
Bunu böyle bilin,
Kimi haşin bir bakışla öldürür,
Kimi latif bir sözle,
Korkaklar öperek öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!