Kozal Âlem'de, geçmiş zaman, şimdiki zaman ve ge­ lecek zaman gerçekte birdir. Bunu açıklayabilmek için fizik dünyadan bir örnek verebiliriz. Bir an için, birkaç yüz metrede bir bükülen ve dönen bir nehir tahayyül edin. Bu nehirde yol alan bir buharlı geminin güverte­sinde duran bir insan, nehrin, sadece, geminin o anda bulunduğu yerde uzanan kısmını görebilir. Geminin ar­ kasında kalan ve hali hazırda katetmiş olduğu dönemecin ötesinde uzanan kısmı ve aynı şekilde, geminin yaklaş­makta olduğu ve önünde yer alan dönemecin ötesinde uzanan kısmı göremez. Şimdi, diyelim ki, başka biri de aynı rotayı bir helikopterin içinden izliyor olsun. Heli­kopterdeki kişi, nehrin tümünü tek bir uzantı halinde görecek ve buharlı geminin, o andaki pozisyonuna göre arkasında ve ilerisinde kalan kısımları da net bir şe­ kilde izleyebilecektir. Helikopterdeki kişi için, geminin arkasında kalan manzara ya da yolcuların az sonra gö­ recekleri manzara, yolcuların o anda gördükleri man­ zara kadar görülebilir haldedir. Onun için geçmiş ve ge­lecek zamanlar yoktur; hepsi de şimdiki zamandır.
Bağımlılık
Aslında bağımlılıkların tümünde bir haz alma isteği vardır. Bu hazzı istediğimiz zaman, tekrar tekrar yaşayabilmek için bağımlı oluruz. Ama bu haz alma isteği çoğunlukla bir koşullanmayla tetikleniyor. Yani belli faktörler, günün belli bir saati, belli bir duygu durumu, belli bir yer, belli bir hava gibi onu tetikleyen bazı unsurlar vardır. Ben ne zaman bir ormana gitsem, orada vakit geçirsem, yürüyüş yapsam bir süre sonra canım güzel bir pirzola yemek ister. Ormanda zaman geçirince et yenmeli gibi bir koşullanmam var sanırım. Boğaz'a indiğimizde, balık restoranlarının önünden geçerken canım balık ister. Bu karnımın acıkmasıyla alakalı bir şey değildir. Daha önce bunları yapmıssam, belli bir yerde haz aldıysam, artık o hazzı aldığım yerle ilgili durumlar, o hazzı hatırlatır beynime. Haz yeniden tetiklenmek ister.
Reklam
İnsan ve Toplum Evren içinde kendisini en az tanıyan canlı insandır. İnsanın kendisi dışında her konuda bilgili olmaya çalışmasının ve yetkin görünmeye çabalamasının bilinçaltında insanın kendisini çok iyi tanımaması yatar. Doğanın en gelişmiş canlısı olma şansını yakalamış olmasına rağmen insan, sürekli bir inceleme ve gözlem konusu olmaya
Psişik eş
Terk edilmiş olmamız, bizi terk eden kişiyle ilgilenmekten vazgeçmemiz anlamına gelmez. Onun duygusal varlığına yanıt vererek ilişkimizin sürmesini sağlarız. Ben, bu durumu "psişik eş" (psychic do­uble) olarak adlandırıyorum. Dünyamızda yer alan ya da yer almış tüm kişilerin ve nesnelerin psişik eşlerini taşırız. Ancak bu eşler,
Sayfa 34 - Pusula Yayınevi, 12.Baskı, 2023
Yalnız başıma zaman geçirmek benim istediğim, sevdiğim, aradığım bir şey olmadı hiç. Evdekilerin dünyasına sokulabilmek, küçücük de olsa bir yer kapabilmek için bir süre didindikten sonra karşılık göremeyince başka çarem kalmadığını anlayıp pes ediyordum. Yalnızlık, seçtiğim bir hal değil, ellerimle tırnaklarımla tutunmaya çalışıp tepetaklak, yara bere içinde yuvar­ landığım, suyu çekilmiş, eski bir kuyuydu. Susuz olduğu için kimseler gelip geçmiyordu yanından.
"Ulus kimliğinin oluşmasında ve değişmesinde etkili ögelerden biri de dindir. Din hem tek tek bireyleri hem de bütün olarak bireyin çeşitli bağlarla mensubiyet duygusu taşıdığı toplumu çepeçevre kuşatır, bireyin ve toplumun pek çok davranışına yön verdiği gibi yeni davranış biçimlerinin doğmasına da yol açar, kimliğin belirleyici ögelerinden biri olarak dili ve edebiyatı etkiler. Ulusun geleneğinde var olan ve kimliğini belirleyen birtakım ögeler zaman içerisinde dinin koruyucu kanatları altına sığınır, hatta 'kutsal' kimliğine bürünüp dokunulmazlık şemsiyesi altına girdiği de olur, yer yer de dinin birtakım uygulamaları gelenek durumuna gelebilir. Bir dini benimseyip onun çizdiği çerçeve içerisinde yaşa- yan bir toplum, zaman içerisinde o dini, kimliğinin doğal bir parçası durumuna getirir. Dinlerin bireylerin ve toplumların hayatındaki büyük etkisi dolayısıyla bazen bütünüyle bir kimlikten başka bir kimliğe göçüş yani "asimilasyon" da yaşanabilir. Bu durumun Türk tarihinde, onuncu yüzyıla kadar Türkçe konuşup Hristiyanlaştıktan sonra Slavlaşan Bulgarlar başta olmak üzere pek çok örneğini göstermemiz mümkündür. Bulgarlar örneğinin tam karşıtı olarak da Moğolistan dışına çıkan ve tarım kuşağındaki Türkler arasında yaşamak durumunda kalan Moğolların kısa sürede İslamlaşması ve Türkleşmesi gösterilebilir. Bu tür sosyal dönüşümleri elbette tek sebebe bağlamak doğru olmaz ancak dinin belirleyici sebeplerden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir."
Sayfa 19
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.