Yaşayamadığımız hayatların yasını tutmak kolay. Başka yeteneklerimizi geliştirmiş, bazı teklifleri kabul etmiş olmayı dilemek kolay. Daha çok çalışmış, sevmeyi daha iyi becermiş. paramızı daha iyi idare etmiş, daha popüler biri olmuş, o gruptan ayrılmamış, Avustralya'ya gitmiş, kahve teklifini reddetmemiş ve daha çok yoga yapmış olmayı dilemek çok kolay.
Edinemediğimiz arkadaşlara, yapamadığımız işlere, evlenmediğimiz insanlara, yapmadığımız çocuklara özlem duymak işten değil. Kendimizi başkalarının gözünden görmek ve olmamızı istedikleri bin bir kişiye dönüşmüş olmayı dilemek için en ufak bir çaba gerekmiyor. Pişmanlık duymak ve sonsuza, zamanımız doluncaya kadar duymaya devam etmek çok kolay.
Ama esas sorun yaşamadığımız için pişmanlık duyduğumuz hayatlar değil. Sorun pişmanlığın kendisi. Büzüşmemize, kuruyup kalmamıza, kendimizin ve bütün insanlığın en büyük düşmanı olduğumuzu hissetmemize neden olan, pişmanlığın ta kendisi. Olası hayatlarımızdan herhangi birinin bundan daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağını bilemeyiz. O hayatlar yaşanıyor, evet, ama biz de yaşıyoruz ve asıl bu yaşantıya odaklanmalıyız.
Büyük bir acımayla, - Tülsü'yü bunca sevmenizin nedeni? diye sordum.
- Nedeni pek çok, dedi, bi kez O'nu arayıp da bulamadıkça, bulduğum zaman da kavuşamayınca, Tülsü'ye tutkum daha çok artıyor. Öyle bir tutku ki, gittikçe harlanıp yalazlanıp beni yakıyor, içim köz köz... O'na hiç kavuşamadan kendi yangınımdan kül olup tükeneceğimi biliyorum. Tülsü öyle iyi, öyle iyi ki... Neden iyi? Yanılıp da kendilerini Tülsü sanarak birlikte olduğum öteki kadınlar gibi benimle kavga etmedi, kavga fırsatları yaratmadı, benimle ilişkilerinde çıkarcılık gütmedi, ne versem daha da oburlaşan bir gözü doymaz değildi, seni seviyorum diye ne beni ne kendini kandırdı, hiç ikiyüzlülük etmedi, hiç bir gizli hesabı olmadı. Çünkü bütün bunların olabilmesi için paylaşacağımız zamanımız olmadı ki... Tülsü benim için hep üçüncü boyutsuz anlık yaşam olarak kalıyor, bir şimşek parıltısı süresince yaşayabiliyorum O'nu. Bu yüzden O'nu seviyorum, hep seveceğim. Tülsü'yü sevmekten başka işim yok, olmayacak da...
"Peki mutlu yolcular bu kadar pahaliya mal olan bu çeyrek saatle ne yapacaklar? Birçoğu saati beklemek için kuyruğa girecek:
digerleriyse kafede bir on beş dakika daha oturacak ve gazeteyi en küçük ilanlanına kadar okuyacaklar" diye yazmış Filozof Alain,
Mutluluk Üzerinede, tam yüz yil once. Le Havre ile Paris arasındaki güzergahtan bahsediyordu, derslerini yolda verirdi
Bu kazanılan zamanla ne yapılır ki?
Altın külçeleri gibi bir sandığa koyup, artık zamanımız kalmayıp da iş ișten geçtikten sonra acil durumda çıkarıp kullanlır mi?
Kim bilir belki de zaman zamanla değerlenir.
Yaşayamadığımız hayatların yasını tutmak kolay. Başka yeteneklerimizi geliştirmiş, bazı teklifleri kabul etmiş olmayı dilemek kolay. Daha çok çalışmış, sevmeyi daha iyi becermiş, paramızı daha iyi idare etmiş olmayı dilemek çok kolay.Edinemediğimiz arkadaşlara, yapamadığımız işlere, evlenmediğimiz insanlara, yapmadığımız çocuklara özlem duymak işten değil. Kendimizi başkalarının gözünden görmek ve olmamızı istedikleri bin bir kişiye dönüşmek için en ufak bir çaba gerekmiyor.Pişmanlık duymak ve sonsuza, zamanımız doluncaya kadar duymaya devam etmek çok kolay. Ama esas sorun yaşamadığımız için pişmanlık duyduğumuz hayatlar değil. Sorun pişmanlığın kendisi. Olası hayatlarımızın bundan daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağını bilemeyiz.Bu yaşantıya odaklanmalıyız. Her yere gidip herkesle tanışamaz, istediğimiz her mesleği yapamayız tabii ama o hayatlarda hissedeceklerimizin çoğunu hissedebiliriz yine de.
"Gelecekte bugünden daha fazla zamanımız olacağını sanıyoruz. Sanki gelecekte daha az meşgul olacakmışız gibi. Bu yüzden hayatı erteliyoruz. Halbuki kaybettiğimizde bir daha asla bulamadığımız bir şeye daha çok değer vermeliyiz.."
-
"Pek kitap okumam, edebiyatla pek bir işim yoktur. Sizin gibi değilim, sizin gibi yetiştirilmedim. Ama hep aklımda
olan bir söz var. Monte Cristo Kontu'nda derler ki, 'Her facianın iki çaresi vardır: Zaman ve sessizlik.' Oysa bizim
zamanımız da sessiz kalma seçeneğimiz de yok. Eğer zamanı ve sessizliği seçersek işte asıl faciayı o zaman yaşayacağız. Şimdi senden istediğim tek şey bunları okuyup düşünmen. Düşün ve eğer bu plana benim istediğim şekilde devam etmeyi kabul ediyorsan sen de Nisan'a bir not yaz. Nisan Eren'e, Eren Bulut'a ve eğer herkes bunu kabul ediyorsa bugün yürüyeceğimiz kadar yürüyüp diğer eve ulaştığımızda önce onlara belli etmeden evdeki tüm kameraları, tüm mikrofonları bulup etkisiz hale getireceğiz. Sonra hep birlikte oturup ne yapacağımızı planlayacağız. Biliyorum, sen her zaman her şeyi kolaylaştırmaktan yanasın. Belki şu an benim her şeyi zorlaştırdığımı düşünüyorsun ama bir yolunu bulabilirsek inan bana, seni en kolay yoldan dışarı çıkaracağım. Bazen en kolay yol bizi ölüme götürmeyen tek yoldur.
Hoşça kal Kumru."
Sayfanı sonuna ulaştığımda Uraz'ın bir de bana not yazdığını gördüm.
"Uraz Kayalar Buradaydı."