Ah, zavallı sadakat!...
Bilseydin! Șanına leke sürülecek, var olur muydun, insanların dünyasında.
Hani, nerede kaldı! Senin adına verilen vaatler, kanla mühürlenen yeminler...
Nefsine hakim olan insan bulmak zor! Kimin eli kimin cebinde, belli değil!
Kabul ediyorum, zavallı bir insanım, değil mi!
Yaşadığımız çağ malum. "Zaman böyle!"
Erkek özgüvensiz olunca kendisine tabiri caizse başı önde kadın almak istiyor.
-Kadın okumasın.
-Kendi parasını kazanmasın.
-İş hayatı olmasın, evden çıkmasın.
-Sosyal hayatı olmasın.
-Hatta telefonu olmasın.
-Fazla arkadaşı olmasın.
-Haklarını-özgürlüklerini bilmesin.
-Kocasını otorite kabul etsin.
-Dövse kabullensin, sövse kabullensin.
-Boşanmayı aklına bile getirmesin.
-İtaatkar olsun.
Böylece erkeğin kadın üzerinde tahakküm kurması kolaylaşsın. Kadına güvenmek yerine onu eve hapsetsin. Kendi dışarıda kadınlarla gayet insancıl bir şekilde muhatap olsun ama karısı namahrem görünce kaçacak delik arasın. Kadın kendisine bağımlı olsun. Cesareti olmasın. İdaresi kolay olsun. Kadın, elinin altında olsun.
Ama kadına öyle bir anlatalım ki bunları; kendisinin ezildiğini, itildiğini, değersizleştiğini düşünmesin. Aksine kocasının onu korumaya çalıştığını düşünsün. Hapsettiğini değil muhafaza ettiğini düşünsün. Kocam beni çalıştırmıyor ne güzel eve ekmeği o getiriyor, desin. İşte kadınları öyle bir manipüle edelim ki canla başla haklarının ellerinden alınmasını savunsunlar.
Özgüvenli erkeklerse tam tersidir. Onlar kadınlarına değer verirler. Karılarının güçlü ve haklarını bilen bireyler olmasını isterler. Kendini savunmasını bilsin derler. Ben ölürsem, ben gidersem, ben boşanırsam bir zavallı gibi ortada kalmasın derler. Bilgili ve bilinçli bir anne olsun ki çocuklarımı da öyle yetiştirsin derler. Kendi kızını başka bir erkeğe köle olsun diye yetiştirmezler. Kocası dövünce 'Kocamdır döver' diyip susmasın isterler. Özgüvenli erkekler güçlü kadınları severler.
Sevgili https://1000kitap.com/meleenk Körleşme'yi okumaya başlayınca aramızda bir sohbet geçti ve çok uzak olmayan o kutlu vakte gitti geldi zihnim. Benim incelemem de okumak isteyen arkadaşlar için ve zaten okumuş ama bir göz gezdirmek isteyenler için burada dursun.
1)İnsan dönem dönem sıradan, normal bir hayat yaşıyormuş değil de sanki biri
Nabizade Nâzım'ın Karabibik'i kötüydü. Köy ortamına gayet güzel ayak uydurmuştu ama insana hiçbir fayda sağlamıyordu; kötü bir kurguyla ve pek de iyi olmayan karakterlerle oluşturmuştu romanını. Biçimde de büyük hataları olan romanın sonunda Karabibik'in ''baştan çıkıp kadına atılması'' gülünç ve romana yakışmayan bir sondu.
Zehra'daysa Nabizade
"..bir kadının ne olduğunu anlayanlar için asıl zavallı olan erkeklerdir. Kadın olmayınca erkek hayatının ne kadar kuru, yağmursuz, tesellisiz siyah bir çöl olduğunu bilseniz...
Bunu çoğunlukla erkekler de biliyorlar da, sonradan unutuyorlar... Bir kadının bir erkek hayatına sadece varlığıyla nasıl şiir kattığını ve canlılık verdiğini, ruhu ortadan kaldırdığımızı düşünsek bile yalnız vücut için de nasıl büyük bir koruyucu olduğunu bilseniz...
Biraz önce bana buradaki hayatınızı anlatıyordunuz. Sizin her saati geçirmek için değişik mutluluk bahaneleri bulmanızı, küçük eğlenceler yaratmanızı anlatırken ben yirmi dört saatlik hayatımın nasıl bir cehennem olduğunu, sonsuz, tükenmez zamanlar yaşadığımı, ilerlemeyen, sürüklenemeyen bir hayat olduğunu düşünüyordum. Sadece şunu söyleyebilirim ki, ölecek derecede bunalıyorum.”
Li-3, değerli Rastafaryan, sen de ben gibi Çerkes, Abhaz mısın? Öylesin galiba Yasinciğim. Öyleyse, öyle evet, bu iletim sana ithaf olsun. Sen anlarsın beni.
Biz kendimizi hiç ifade edemedik galiba. Yok be ne alaka, biz kendimizi çok iyi ifade ettik aslında. Ettik de, insanlar değil atlar anladı.
Oğuz Aktürk ''Alıntılarla Yaşıyorum'' okuma grubunda bu ay Oblomov kitabını okuduk. Grubu herkese tavsiye ederim, yeni katıldım, gayet güzel.
Kitap alegorilerle dolu, derin bir kitap. Bu alegorileri ve göndermeleri incelemede vereceğim:
Uzanmak İlya İlyiç için ne hastalarda ya da uykusu gelmiş
insanlarda olduğu gibi bir
Yıllık izni biraz terasımda, biraz kütüphanede geçirdiğim şu günlerde mesainin başlamasına henüz 72 saat varken, Baragan’ın Dikenleri en ince yerlerime bata bata, ısırganotu gibi yaktı. Bu yakışla ağır ağır boşalan göğsümün dışında hiçbir şey hissedemedim.
Benim için okumaya değer gördüğüm her kitap zihnimde kült bir müziğe eş değerdir. Bu öyle
Selamlaaar :)
Bu güzel kitap edebiyatımızın ilk romanı olarak bilinir, fakat bu unvan hem yapılan yeni çalışmalarla hem genel kabul gören bazı hükümlerin değişmesiyle yeniden tartışmaya açılmıştır.
Babasını erken yaşta kaybeden, anne babası mektepten beridir birbirleriyle olan sevgilerinin ve sabırlarının sonucu evlenip (evlenmezselerdi