"Gülümser Hoca. Coğrafyacı. Bugün yine acayip bir etek giymiş. Dizinin bir karış üstünde. Masasına oturunca nerelere kadar çıkıyordur Allah bilir. Kemal'in bu konuyla ilgili bir planı var, bakalım uygulayabilecek mi. 'Tam dokuz zayıfı var ama Kemal zeki bir çocuk bence. Öğretmen masasının bize bakan tarafındaki suntayı söktü. Soranlara da 'Kırılmış, değiştirmek için hademeler söktüler.' diye bir yalan attı. Yarın ilk iki saat coğrafya var. Bakalım neler olacak. Operasyon başarıyla neticelendi. Zayiat yok. Coğrafyacı yine süper bir miniyle teşrif etti, masanın durumunu fark etmedi bile. Oturdu. Ayak ayak üstüne attı. Kırk dakika sınıftan çıt yok. 'Aferin, uslanmışsınız siz.' diyerek gitti. İkinci ders yine aynı. Çıt çıkmadı kimseden. Kadın salaklaştı resmen. Ders bitiminde şaşkınlık içerisinde çıktı sınıftan. Kemal ve arkadaşları diğer derslere girmediler. Kemal ve ekibi bu sabah okula acayip fiyakayla geldiler. Kahraman gibi karşılandılar. Hepsi de banyo yapmış. Okulun son günlerindeyiz ve her kes Kemal'in başarısını konuşuyor. Öğretmenler de hâlâ, yurdu düşmanlardan nasıl kurtardığımızı anlatıyorlar."
Aslında Cleopatra fiziksel açıdan olağanüstü değildi, siyasi gücü yoktu ama her ikisi de cesur ve zeki erkekler olan Caesar ile Antonius bunu fark etmemişti. Gözlerinin önünde sürekli olarak kendisini değiştiren bir kadın görmüşlerdi yalnızca.
Giysileri ve makyajı her gün değişiyor ve her seferinde ona görkemli bir tanrıça havası veriyordu.
Tüm yazarların değindiği gibi sesi müzikal ve sarhoş ediciydi. Belki söyledikleri sıradandı ama konuşması öylesine tatlıydı ki, dinleyenler ne söylediğini değil nasıl söylediğini anımsıyorlardı.
... en münevver ve zeki kadın bile, mesela bir "Balzac romanlarının kıymeti" bahsini ancak yirmi dakika dinleyebilir. Hâlbuki ben, en güzel bir kadını bile bir "Balzac romanlarının kıymeti" musahabesine feda edebilirim.