Dışarıya karşı durmaksızın gülümseyen yüzümü gösterirken, iç dünyam ölüydü. İşte bu, bin derdi tek bir saç teliyle taşımak gibi, yağa ter karıştırmak gibi bir çabaydı.
Sanki on belayı sırtımda taşıyordum da, bunlardan birini bile yanımdaki insan üstlenecek olsa, o tek bir bela bile onun canına mal olacakmış gibi gelirdi.
Anlaşılan insanlar onun ne dediğini anlamıyorlardı artık, oysa o, sesinin anlaşılır olduğunu sanmıştı, öncekinden daha anlaşılır, belki de kulakları kendi sesine alışmıştı.