O an aşkın ne tuhaf bir şey olduğunu düşündüm. Biri için ölürmüşçesine onu sevdiğini söyleyip, o gidince başkasına karşı aynı şeyleri hissetmek... Tuhaftı aşk. Acıtan ama aynı zamanda iyileştirendi aşk. Mutlu eden ve çoğu zamanda ağlatandı aşk. Ve aşk, belki de bu dünyadaki en harika ve aynı zamanda da en berbat histi.
İnsan hiç susmamalıydı. Bir derdi mi var? Anlamalıydı, yakınındaki dostlarına... Çünkü o dert, içinde büyüyüp sadece acı verirdi o insana. Bu dünyada insanı rahatlatacak yalnızca iki şey vardı: Sarılmak ve de anlatmak...
Çoğunun sonu hüsran olsa da, insanoğlu bir şeylere veya birilerine karşı umut beslemekten bir an olsun vazgeçmezdi. Çünkü umudun olmadığı yerde yaşam da var olmazdı.
İnsanoğlu asırlardır ruhen ve kalben sevgiye ve de ilgiye açtı, açlığını gidermek için de milyonlarca bedenle buluşturdu. Çoğu zaman buluştuğu o bedenler ona hayal kırıklığı yaşatsa da insanoğlu aradığı sevgiyi ve ilgiyi hiç bir zaman aramaktan vazgeçmemişti. Bu dünyada adil olan sadece iki şey vardı: Birincisi, herkesin bir gün ölecek olmasıyken, ikincisi herkesin bir acıya sahip olmasıydı.
Aynada ki kız bendim ama olmaya da bilirdim.Gözlerimin üzeride siyah ćizgi vardı,dudaklarim her zamanki gibi renksiz degildi.Saćlarim isil isil parliyordu ve güzeldim.Gerçekten güzeldim...
Gözlerini gözlerimden ayırıp yüzümün her bir noktasında gezdirirken, "yüzsüzlük"diye mırıldandı."onu bölüyorsun, ölmüyor;seni kovuyorum gitmiyorsun. Şimdi anladın mı Solucan?"