Şiir bir başına ne hayıftır, ne telafidir, ne ağıttır, ne sevinçtir, ne de iç dökme. Bütün bunları da içeren çok özel, çok bireysel bir varoluş manifestosudur. Benim şiirim de bunlardan azade değil elbette. Çok abartılı sayılmazsa, yaşadığımız hayatı, aşkıyla, ayrılığıyla, bireysel-toplumsal korkularıyla, zamanın ağırlığıyla, insanın yoksunluklarıyla yeniden anlama ve inşa etme çırpınışıdır. Bu kadar yakıcı olması, tüm bu inşayı ölümün odağında yapıyor olmasından geliyor diye düşünürüm. Ölüm olmasaydı hiçbirimiz hayatı bu kadar sevmezdik.