Nurullah Ataç, yolda yürürken beyitler okurdu kendi kendine; sevdiği, seçtiği Divan beyitlerini yazmıştı bir deftere, "O koca koca divanlarda güzel beyit azdır, ama aramaya değer" derdi. Sonra ben de öyle bir defter tutmaya kalktım, ama sürdüremedim, bıraktım gitti. O şiir, Divan şiiri, gittikçe unutuluyor, genç ozanlarımız onun tadını
Serzeniş
Boykot, protesto ve sair gibi müslümanların yıllardır canhıraş mücadele(!) ettiği şeyler, bir yerden sekülerlerin yoluna denk düşseydi takriben bir haftada; kampanya, sanat, reklam artık elde kullanılabilecek ne varsa günbegün gümbür gümbür çözülürdü. Müslümanların yaptığıysa zor bir süreçte işleri sıkıcılaştırmaktan başka bir şey değil. Burada eleştirdiğim sekülerlerin kendilerini muaf gördükleri kayıtsızlık değil elbette, müslümanların ne kadar becereksiz olduğundan söz ediyorum ki, bugün dahi 158 sokak aydın'ı onlarca insanı yaralayıp, öldüren, sakat bırakan sokak itleri için “toplayamazsın hapsedemezsin, öldüremezsin” başlıklı bildiri yayınlama cesaretlerini kendilerinde bulabilmiş ve büyük ihtimalle de haksız mücadelelerinde haklı kazanca kavuşacaklardır. Ama gelgelelim çoklukla birlikte yokluğu da keşfeden hatta hiçlik makamına erişen müslüman alemi, dereye ayaklarını sokarak başını ıslatmaya çalışmaktan öteye gidemiyor. Toplanma yeri olarak düğün ve cenazeye, protestoları da ekleyip, sanırım toplaşıp toplaşıp kavuşamayacağız. Ve sanırım ki müslümanlar bu çağda, kazanan belli olsun diye kaybedeni oynuyor. Bari kendi savaşımı/zı kaybetmeyelim de yaşadığımız zaman, bunca acı boşa gitmesin...
Reklam
Bu uygulamalar Resulallah (sav) tarafından "farkındalık kapıları­ nın anahtarları" olarak dile getirilmiştir, Kur'an ise şöyle der: Siz, ey imana ermiş olanlar! Allah'ı çokça anın (Kur'an, 33:41). Yaratıcıya zi­ kir yoluyla yaklaşmak, "hatırlamak" veya "farkına varmak" neredey­ se bütün lslam eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu sözcük Kur'an'da sadece ibadetin yüksek biçimleri söz konusunda olduğun­ da kullanılmaktadır.67 Ayrıca başka örnekler de verilmektedir, ôy­ leyse beni anın ki, ben de sizi anayım (Kur'an, 2:152) ve O anlan sever, onlar da O'nu severler (Kur'an, 5: 59). Bu ayetler, Sufilere göre Allah ile yani "Sevgili" ve ."Dost" ile olan samimi ilişkilerini belirtmekte­dir. Her iki ayet de, ilk hitabın insandan değil, Hakk'tan geldiğini vurgulamaktadır: Zikir , ilahi bir nurdur ki onun sajlıgı, dervişin kalbini Sevgili'ye çe­ ker (Ruzbihan-i Bakli ö.1209, Şiraz). Kelebazi (ö.996), zikrin kişiyi doğrudan "ilk akd"e götürdüğünü söyler: insanlık ilk zikrini Alemlerin Rabbinden duydu: Elestü bi rabbi­küm (ben sizin Rabbiniz degil miyim?). Bu zikir kalplerinde gizlendi, ay­ nen gerçegin akıllannda gizlendigi gibi. Sufi zikrini duyduklannda; gizle­ nen şeyler tekrar, kalplerinden onlara gösterilir (Schimmel, s.244)
Şunu da arz edeyim ki, ba'zı niyyetlerim askerlerle görüşmeği icab etdiriyor.
• Hind bin Ebî Hâle şöyle der: "Nebiyy-i zî-şân Efendimiz, sürekli hüzünlü ve daimâ düşünceli idi. Onun için rahatlık söz konusu değildi. Lüzumsuz yere hiç konuşmazdı. Sükûtu, konuşmasından daha uzun sürerdi. Söze başlarken de, sözü bitirirken de hep Allah’ın ismini zikrederdi..”
Bâlâ-yı sereş zi-huşmendi Mi taft sitare-i bülendi¹ ¹ Akıl ve zekasından ötürü başının üstünde büyüklük yıldızı parlıyordu.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.