Kapadı kitabı. Okumak istemiyorum ki. Asıl öğrenmem gerekenin şu kitapta olmadığını biliyorum. Okumak. Doldurmak boşlukları. Ama boşluklar rastgele açılmış asfalt delikleri değil ki. Rastgele zift dökerek kapayasın. Şimdi, kendi yalanlarımı, dar sokaklarımı, korkaklığımı, tembelliğimi, bereketli bir patlamadan çok düzelmeyecek bir kambura doğru gelişen sıkıntımı, yalnızlığımı, beceriksizliğimi tanımadan, tanıyıp da üstüne üstüne gitmeden, bu kitabı okumamın yararı var mı?
Benim için şiir edebiyatın büyülü sözcüğü, sözlerin isyanı demektir. Sayfalarca yazarak anlatmak istediğinizi anlatabilirsiniz ama; bir sözcüğe bin anlamı sığdırıp pek çok hissi okuyana geçirebilmek çok özel bir yetenek diye düşünürüm. Okuduğumda kalbimde bir ritim oluşturan her şiir bende yerini bulmuş demektir. Sevgili Furkan Güreci’nin yayınladığı bu ilk şiir kitabında ben ;
“Avucumun içini doldurmayacak başlarına dipçiklerle vuruldu evlatlarımın.
General Ratko Mladiç gözlerine baktı
Nohut tanesi burnuna baktı Bosnalı çocuğun
Gözünü kırpmadan çekti tetiği.
Elleri titremeden.
Acımadı,
Acımazlar…” dediği anda Bosna’da savaş kurbanı olan çocuklarla göz göze geldim,
“Niye susuyorsun Rachel
İşitmiyor musun beni?
Niye sırtını çevirdin bana?
Secde etmedim ki ben dört yıldızlı bayrağa!
Dayanamam ezilmene
Dayanamam yıkılmana
Tekerleri çamurlu, zift bağlamış çamurun altında.” Dediği anda Gazze’de Filistin halkına ait olan evleri yıkmak için gelen İsrail buldozerinin önüne yatarak paletlerin altında kalıp can veren Rachel için yaşla doldurdum gözlerimi…
“Dünyanın bütün barış çiçeklerini toplasam
Kavgasını verdiğim ekmeği tüm dünya çocuklarına eşitçe böler misin?” Dediği satırları okuduğum anda ise dünya üzerinde yaşatılan tüm zülümlere çektim isyan bayrağımı!
Beni bir duygudan diğerine sürükleyen her bir şiirin ve emeğin için yüreğine sağlık.
Başarıların daim, şiirlerin bizimle olsun.
Yazarının yayımlanan ikinci öykü kitabı. Her ne kadar beklentim, ilk bir-iki kitapta kendine ait sesin ve özgün üslubun oluşmaması ve çeşitli acemilikler olabilmesi dolayısıyla düşük olsa da yazarın bunları büyük oranda geride bıraktığını görüyoruz. Bu bakımdan beklentimin üzerinde, iyi bir öykü kitabı okuduğumu söyleyebilirim.
Kitap, iki temel
Hikaye okumak istedim sadece. Bu nedenle daha önce Çözülme'sini okumuş olduğum Rasim Özdenören'in bende var olan diğer bir hikaye kitabı Hastalar ve Işıklar'ı okudum. Başlıkta Hasta ve Işık var. Ama bu bildiğimiz Hasta değil; bu var olan, üzeri puslu geçmişte yaşadığımız, bu olayları an be an gördüğümüz hallerdeki bizler ''Hasta''lar. Işık'sa yok
İstanbul rutubet.
Deniz, balık,sis, çamur,zift,kurum,rakı,egzozt, asfalt,toz, çöp kokuyor. Her bir yan kalabalık, hiçbir yana bakılmıyor;baksan da bir şey göremiyorsun; gürültü kargaşa...