Karınca, koca Kralın karşısında diz çöktüğünü görünce mahcup
devam etti:
‘Gözün ışığı imanla kavileşirse âlem; gül ve reyhanlar ile müzeyyen
bir cennete döner. Gözün gözbebeği, bal arısı gibi, bütün kâinat safhalarında gül ve çiçeklerden aldığı zikirler, fikirler ve şıralarla tatlı iman
balları yapar. Ne mutlu size ki insansınız. Âleminiz her yere açıktır.’
Tam o sırada kuşlar ülkesinin andelibi zişan-ı bülbül teganni etti:
‘Ya Celil! Ya Kadir-i Zülcelâl!’
Ardından kuddüs kuşu seslendi: ‘Ya Kuddüs! Ya Kuddüs!’
Sultan Süleyman’ın karıncayla olan muhabbeti o kadar hoş ve
tatlıydı ki kuddüs kuşunun nidasıyla ayağa kalktı. İkindi vakti girmişti ve abdest alması gerekiyordu. Bakışlarını yerdeki karıncadan
alıp göklere çevirdi.”
Sohbetin bu kısmında Belkıs’ın vezirlerinden Ermiha dayanamadı, “Bağışlayın Melikemiz!” dedi. “Bu anlatılanları elçilerden değil de başka kişilerden duymuş olsaydık anında sustururduk. Elçilerimiz efsunlanmış gibi değiller. Gayet net ve mantıklı açıklamalar
yapıyorlar fakat yine de akıl almaz işler bunlar.”
“Kim «Hamd ederim Allah’a ki, her şey O’nun azameti önünde boyun eğmiştir.
Hamdederim Allah’a ki her şey O’nun izzeti karşısında zelîldir. Hamd ederim Allah’a ki her şey O’nun mülkü saltanatına boyun eğmiştir. Hamd ederim Allah’a ki, her şey O’nun kudretine teslîm olmuştur» derse ve bunu ancak Allah’ın indindekini taleb ederek söylerse, Allah ona bin hasene yazar, derecesini bin kat yüceltir, kıyamet gününe kadar ona istiğfar etmeleri için yetmiş bin melek vazifelendirir.” (Ali el-Müttakî, II, 226/3879)