BEN EFSANE - RICHARD MATHESON
-
İthaki Bilim Kurgu Klasikleri okumaya bayılıyorum. Her okuduğum kitapta da (çok şükür bu zamana kadar öyle oldu) hayranlığım artıyor bu seriye.
‘Ben Efsane’ de konu olarak benim en sevdiklerimden birini ele almış: Zombiler. Zombi konulu filmleri de kitapları çok seviyorum. Özellikle TWD izlerken kendimden
Warm Bodies (2013) romantik/korku türünde bir film sözde ama korku olmadığı çok net. Bir özelliği daha varsa o da "sevgi dolu bir zombi"nin perspektifi olması. Kitapta
Romeo ve Juliet 'ine de bazı atıflar var, bu da ilgimi çekmişti. Şimdiye kadar vampirler, kurt adamlar ve filmlerde çok fantezileştirilmese de kitaplarda fazla sayıda periler ve elfler gördük. (Vampir ve kurt adamlar bir dönem insanının fantezisini süsleyen rüyalardaki hakkı ödenmeden şimdi yeni yeni cringe bulunan bir tür ki bunun da zamanla alakalı olduğunu düşünüyorum. Çok abartılmadan sevilseydi ve hemencecik önceden sevilen şeyleri eleştiri konusu yapmasaydık hala giderleri vardı şahsen ama neyse.)
Konusu dahilinde pek ısınamadığım her şey çok pirüpak, herkes aynıdır zombiler bile(!) hayat ne güzel sonlarıyla biten bir film ancak buna takılmayacağım adına kendime söz vermiştim. Filmlerde diziler kadar karakterlerle bağ kuramamamdan kaynaklı olsa gerek Julie karakteri asla ilgimi çekmedi, odağım Renfield filminden sonra özellikle çok çok bağlandığım Nicholas Hoult'un oynadığı R'daydı. Klişeler size hayatınızdan soğutacak derecede nefret ettirmiyorsa oyunculuk için dahi bir şans verin derim.
Sıcak Bedenler kitabı da var diye görmüştüm, bir hata edip filmi izlediğimden kitabı okumak bana sancılı olacak ve fikir söyleyemiyorum çünkü yazarı da önceden okumamıştım.
Ama hayat böyleydi işte; kendi koşulları, buyrukları vardı. Bize fikrimizi pek sormaz, bildiğini okurdu. Eski halimin kalın kafasına sokması gereken şuydu: Bu zombiler sofrasında hiçbir şey istediğimiz gibi olmazdı. Daha da trajiği, zaten zamanla istediğimiz bir şey de kalmazdı. Eğer tutunacak sağlam bir dalımız yoksa, dünya, bizi kırpan, güden, yola getiren; ümitsiz, isteksiz, sefil meczuplara dönüştüren, heves kırıcı bir yerdi. Hayat öldürürdü. Zaten yaşamanın nihai amacı da ölmek değil miydi?
“…hatalar kasıtlı veya başkalarını mutsuz etmek için yapılmasalar da, yine de acıya yol açabilirler. Düşüncesizlik, başka insanların hislerine duyarsızlık ve kararsızlık… bütün bunlar bir insanın onuruna ağır hakaretlerdir.”
“Kibir ve gurur farklı şeylerdir, genellikle aynı anlamda kullanılsalar da. Bir insan kibirli olmadan gururlu olabilir. Gurur daha çok kendimize dair fikrimizle ilgilidir, kibirse başkalarının hakkımızda düşünmelerini istediklerimizle.”