Mustafa Kemal ana tarafından Yörük'tür. Ondaki Altaylı tipi bundan olsa gerek. ... Ali Rıza Efendi, gümrük muhafaza memuruydu. Zübeyde Hanım ile aralarında yirmi yaş fark vardı.
Sayfa 19 - Pozitif
Zübeyde Hanım, Fikriye'yi yitirdiği eşi Ragıp Bey'in yeğeni ve ondan bir anı olarak sevmiş ama oğluna eş olmasına hiç gönlü razı olmamıştı.
Sayfa 369 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
388 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Serinin bu kitabı Mustafa Kemal'in Samsun'a yolcuğu ile başlayıp Ankara'ya gelişi arasındaki olayları anlatıyor. İlk bölüm de diğer kitapta olduğu gibi Zübeyde Hanım ile başlamış. Daha ilk bölümden anlayabilirsiniz sizi nasıl bir zorluğun ve duygusallığın beklediğini. Yazacak çok şey var ama ben ilk olarak bölüm başlarındaki
Yarının Adamı - Ya İstiklal Ya Ölüm
Yarının Adamı - Ya İstiklal Ya ÖlümCon Sinov · Masa Kitap · 202435 okunma
Zübeyde Hanım
Zübeyde Hanım 1857 yılında doğmuştur. Babası Sofuzâde Feyzullah (Sadullah) Ağa, annesi Molla Ayşe Hanım'dır. Tam bir Balkan Türküdür. Renkli gözlü, sarışın ve açık tenli.. Konyarlar (Konyalı) denilen bir Türk ailesine mensuptur. Onun zamanında kızların okula gitmesi yaygın değildi ama o, okur yazar olduğu için kendisine Zübeyde Molla denilirdi. İyi bir eğitim alamamasına rağmen çocuklarının eğitimine önem vermiştir. Oldukça dindar, Kur'an kültürü yüksek birisidir. Çocuklarına, bilhassa Mustafa'ya çok düşkün bir annedir. Hayatı boyunca savaş şartlarında dahi oğlu ile irtibatını yakın tutmuştur. Mustafa Kemal'in hastalandığını duyduğunda onu görebilmek için Haleb'e kadar gitmesi oğluna olan düşkünlüğünün güzel bir kanıtıdır. Genç yaşta dul kaldığından, yine o dönemin şartları gereği ikinci evliliğini yapmıştır. Selanik'in düşmesiyle birlikte İstanbul'a, oğlunun yanına gelmiştir. Yardımseverliği herkesçe bilinmektedir. Kişilere ve Darüşşafaka gibi kurumlara elinden geldiğince yardım etmiş ve bağış yapmıştır. 14 Ocak 1923 günü İzmir'de vefat etmiştir.
Sayfa 22 - 2. Baskı, Mart 2023, İstanbul.Kitabı okudu
Latife Hanım ile Mustafa Kemal’in sırrı: Kanlı yelpaze
Latife Hanım-Mustafa Kemal evliliğinin gergin anlarından biri... Sinirini yelpazesini avucuna vurarak gidermeye çalışan Latife Hanım, elini kanatır. Atatürk, tokat atmaya yeltenir. Fakat Latife Hanım kendini müdafaa için elini siper etmeye kalkınca kanlı parmaklar Atatürk’ün yüzüne isabet eder... Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına giren
520 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Mustafa Kemal Atatürk
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını ve Türkiye'yi kurduğu zamanları dönemleri ele alan
Yılmaz Özdil
Yılmaz Özdil
oldukça güzel bir dille ve akıcılıkla kaleme almış kitabını. Benim kitapta özellikle ilgimi çeken başlı başına 2 konu oldu. Bunlardan birincisi Türkiye'nin ne denli zorluklarla kurulması, ikincisi ise Türk kadınına verdiği
Mustafa Kemal
Mustafa KemalYılmaz Özdil · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201814bin okunma
Reklam
"Oğlum seni bekledim, dönmedin. Çay ziyafetine gideceğini söyledin. Ama ben biliyordum sen cepheye gittin. Sana dua ettiğimi bilesin. Savaş kazanmadan dönme!" * Zübeyde Hanım ( Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne giden. Mustafa Kemal Atatürk’e)
Zübeyde Hanım, yumuşamaya başlamıştı. En sonunda ona kararını verdiren, tam zamanında gördüğü bir rüya oldu. Rüyasında oğlunun bir minarenin tepesinde, altın bir tepsi içinde oturduğunu görmüştü. Minareye doğru koşarken kulağına bir ses geldi, “Oğlunun asker okuluna gitmesine izin verirsen hep böyle yüksekte kalacak. Vermezsen yere atılacak.” diyordu. Oğlunu askerlikte parlak bir geleceğin beklediği anaya malum olmuştu. Sabah ilk işi Mustafa’yı yatağından kaldırmak oldu ve onun isteğini yerine getireceğini söyledi. Derhal gerekli olan kağıdı imzaladı. Mustafa büyük bir şaşkınlık ve saygı ile derhal annesinin elini öptü, annesi de ona hakkını helal etti. Böylece hayalini kurduğu Selanik Askerî Rüştiyesi’ne girmiş oldu.
Aslında çocuk Mustafa bu arada, ne olmak istediğini yavaş yavaş kestirmeye başlamıştı. Zaten dış görünüşüne düşkündü; şimdi giyinişine ve üstünün başının temizliğine daha da önem veriyordu. Öğrencilerin giymek zorunda oldukları şalvarlı, kuşaklı geleneksel giysi sinirine dokunmaya başlıyordu. Oysa sokaklarda caka satarak, azametli bir tavırla
Köyde öğretmen olarak yalnız bir Müslüman hoca ile köyün papazı vardı ki bunların arasında da fazla bir fark yoktu. Mustafa’yı sırasıyla ikisine de yolladılar. Ama Mustafa kendisine yabancı olan Rumcayı sevmedi, Hıristiyan çocuklarının soğuk davranışları da gururunu incitti. Kısa bir süre de hocaya gittikten sonra “Ben medresede okumam.” diye diretti. Zübeyde Hanım ona özel bir öğretmen buldu ama üç gün sonra Mustafa, adamın bilgisiz olduğunu ileri sürerek ondan ders almayı reddetti. Arkasından bir komşu kadın ders verme önerisinde bulundu. Mustafa bunu da “Bir kadından ders almam.” diye geri çevirdi. Çaresiz durumda kalan Zübeyde Hanım artık oğlunun doğru dürüst bir eğitim görmesi gerektiğini iyice anlamıştı. Mustafa’yı, Selanik’e teyzesinin yanına gönderdi. Zafer eninde sonunda çocuk Mustafa’nın olmuştu. Bu ömründe kazandığı ilk ve devamları gelecek olan bir zaferdi bu. Mustafa, Selanik Rüştiyesi’ne devam etmeye başladı ama burada da uzun süre kalamadı. Bir gün çocuklar aralarında kavgaya tutuşmuşlardı; Arapça Öğretmeni Kaymak Hafız, onu elebaşı yerine koyarak fena halde dövdü ve yara bere içinde bıraktı. Mustafa, buna adamakıllı içerledi. Okula gitmeyi reddetti. Büyükannesi de onun tarafını tutarak Mustafa’yı okuldan aldı.
Reklam
Mahallede bulunan Fatma Molla Kadın Okulu’na başlayacağı günü daha sonra Mustafa Kemal şöyle anlatır: “Okula gideceğim sabah annem bana beyaz bir entari giydirmiş, başıma da sırma işlemeli bir sarık sararak süslemişti. Elimde yaldızlı bir dal vardı. Sonra hoca efendi, yanında bütün okul çocuklarıyla, evimizin yeşilliklerle bezenmiş kapısına geldi.
Zübeyde Hanım, atalarının geleneksel inançlarına körü körüne bağlı, beş vakit namazında sofu bir kadındı. Gerek kendi ailesi, gerek kocasının ailesi içinde hacılar bulunmasıyla övünürdü. Mustafa’nın da onların yolunu izlemesini, hafız hatta hoca olmasını istiyordu. Bunun için de şimdiden mahalle mektebine gidip dini bütün Müslüman çocuklar gibi Kur’an-ı Kerim ilkelerine uygun bir eğitim görmeliydi. Ali Rıza Efendi’nin bu konuda oğluna bir yardımı oldu. Kendisi eğilim bakımından sofuluğa karşı, açık görüşlüydü. Batıdan, özellikle Makedonya’ya sızmakta olan yeni düşüncelere saygı beslediği için oğlunun Selanik’te yeni açılan ve çağdaş eğitim uygulayan bir okula, Şemsi Efendi Özel Okulu’na gitmesi için ısrar etti.
Zübeyde Hanım’ın ataları Konya-Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı da Rumeli’deki diğer Yörük gruplarından farklı olarak “Konyarlar” adıyla anılan Yörüklerdendi. Konyarlar, Konya-Karaman’dan Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1466’da Karamanoğulları etkisiz hale getirildikten sonra Rumeli’ye göçürülerek iskan edilmişlerdi. Aile önce Batı Makedonya’daki Vodin İlçesi’nin batısındaki Sarıgöl Bucağı’na getirilmişler, daha sonra ise Selanik dolaylarına yerleşmişlerdi. Zübeyde Hanım, son derece dindardı. Atalarının geleneksel inançlarına bağlıydı. Beş vakit namaz kılan Zübeyde Hanım’ın en değer verdiği özel eşyaları arasında Zemzem kabı, değişik tespihler, seccadeler ve bir Kur’an-ı Kerim gibi dinî amaçlı eşyalar başta gelirdi.
Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım ise 1857 yılında Selanik yakınlarındaki Langaza’da doğdu. Zübeyde Hanım, güzel olduğu kadar, zeki ve cesurdu. Türklüğüyle gurur duyardı. Batılı bir tarihçiye göre: “Zübeyde Hanım, damarlarındaki ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hâlâ Toros Dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren, sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı.” Zübeyde Hanım, bu düşüncelerinde haksız da değildi. O, gerçekten bir Yörük kızıydı. Zübeyde Hanım’ın ataları Konya Yörüklerindendi. Baba soyu olarak, Evlad-ı Fatihan’dı. Zübeyde Hanım sık sık: “Soyumuz Yörük’tür, Konya-Karaman yöresinden buraya gelmişiz. Babam Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya’da kalmış, Mevlana Dergâhı’na girmiş, orada Yörüklüğü tutmuş.” der. Türk olmaktan ayrı bir haz duyar, Türklük bilincini çocuklarına da aşılamaya çalışırdı. Mustafa Kemal, daha çocuk yaşlarda Türk ile Yörük arasındaki ilişkiyi kavramış gibiydi. Kızkardeşi Makbule, bir gün Mustafa Kemal’e: ‘Yörük ne demektir?” diye sordu. Mustafa Kemal, gülerek; “Yürüyen Türk demektir.” cevabını verdi.
Resim