Bu bir inceleme değildir, bu eseri inceleyecek kadar büyük, dikkatli ve bu eseri okumayı hak eden biri değilim. İtiraf etmek gerekirse yer yer okumadığım bölümler oldu. Tabi her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu, atladığım yerleri de okumam gerektiğini sonradan fark ettim. Başlarda her şey olay örgüsü gibi görünürken kitabın sonlarına yaklaştıkça bunun bir roman olmadığını, başka bir ‘şey’ olduğunu fark ettim. Gerçekten Selim’in günlüğünü okurken yaşadığı içsel sıkıntıları, buhranları birebir yaşadım. Bu nasıl bir yazımdır, anlatımdır Oğuzcuğum Atay! Selim Işık, Turgut Özben.. hepsi bana farklı hisler ve düşünceler yaşattı..
Kitabı bitirdikten sonra direkt inceleme okumaya koyuldum. Zira başta dediğim gibi kitabın bazı kısımlarını yer yer atladığım için boşuna okumuşum gibi bir his doğdu içime; ve ardından gelen pişmanlık…
Kitabı bitirdikten sonra; aynı bin parçalı puzzle’ı bitirmişsin ama o son parçayı kaybetmişsin gibi bir eksiklik hissettim. Ama kitabın başındaki “Sonun Başlangıcı” yazısını okuduğumda o kayıp parçayı bulup özenle yerine yerleştirmişim gibi bir tamamlanmışlık hissi ile doldum…
Zannediyorum bu kitabı anlayıp sindirecek kadar esaslı bir tutunamayan değilim. İlerleyen yıllarda bu eseri tekrar okuyacağıma çok eminim. İşte o zaman Selim’i tam anlamıyla anlayıp kitabın hakkını verebilirim.. Sağlıcakla