Harika bir kitaptı
Stefan Zweig'in kısa ve bi o kadar etkili bir romanı. Yaşlı ve hasta bir adamın yalnızlıktan (daha doğrusu bulunduğu kalabalıkta kendini yalnız, dışlanmış, hor görülüp küçümsenmiş) kederden ve anlaşılmamaktan günden güne eriyip hastalığına yenik düştüğünü anlatıyor.
Bütün hayatını, gençliğini eşinin ve kızının mutlu ve rahat bir hayat geçirebilmesi için çalışmaya adayan Salomonsoh'un yaşadığı hayal kırıklığı sonrasında eşinden, kızından hatta hayattan umudunu keserek içine kapanması, iç sesi ile duygularını ifade ettiği eserde Stefan Zweig'in akıcı dili ve betimlemeleri kitabın bir solukta okunmasını sağlıyor.
"Alemdim ben yalnızca, kasırgaydım, sağnaktım, doğanın refahındaki varlık ve geceydim."
Dört farklı hikayeden oluşan, kitaba ismini veren hikayeden ziyade diğerlerindeki dahiyane betimlemeleri ile bana cümleleri tekrar tekrar okutan harika bir kitaptı.
Merhabalar
Stefan Zweig bu kitabında iki hikaye ye yer vermiş ilk başta kitabın ismi olan ''Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma'' bizi karışılıyor. Sonrasın da ise ''Prater'de İlkbahar'' ikinci hikayemiz oluyor. ilk hikaye beni oldukça etkiledi, Zweig ilk hikayesini o kendine has mükemmel betimlemeleri ile yazmış. Hikayenin sonu tahminlerimin yanından bile geçmedi fakat yinede okurken bana en az üç beş tahmin yaptırıp beni hayallere sürükledi. Prater'de İlkbar ise beni çok etkilemedi ama ilk hikaye için bence kesinlikle okunmalı bir kitap.
Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
Stefan Zweig harika betimlemeleri ile bizlerin gündelik hayatlarından sıyrılıp gizil bilgeliğimizi keşfe çağırıyor. Kahramanımız karşı koyamadığı merakını Paris kentinin en kalabalık olan sokağında bulunan bir kafesinde sadece kahve içip boş boş oturacağım dedikten sonra kendini adeta bir Sherlock Holmes bakışıyla etrafı süzüp aralarından bir kurban seçip başlarda üzerine yorumlarda tahminlerde bulunarak geçiştirdiği daha sonrasında da merakının bir arzuya dönüşmesi üzerine kendisini adamın suç ortağı gibi görmesine sebeb olan akıcı, eğlenceli ve düşündüren bir hikayesini okuyoruz.
Prater'de İlkbahar
Süslü, şaşaalı bir genç kızın gündelik yaşamın sıradanlığına kaçan bir kahraman genç delikanlıda özgür aşkını bulup daha önce yaşamadığı heycanı, tutkuyu yaşamasına sebeb olan toplumun kaygısız doğasını hatırlayışını okuyoruz.
Kalemini çok sevdiğim betimlemeleri ile gönlüme taht kuran Zweig bu novellasında bize zamanla değişen bizlermiyiz yoksa en yüce duygularımız mı? diye sorgulatıyor. Aşkın sınır tanımazlığı üzerine yazılmış en yoğun, en etkileyici metinler arasında yerini alan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Yasak olduğu yetmezmiş gibi üstüne birde birinci dünya savaşının araya girmesi sonucu ayrı düşen iki sevgilinin dokuz yıl kadar fazla bir zaman diliminde ayrı kalması ve bu dokuz yılın ardından tekrar kavuşmuş olmalarına rağmen eskinin eskide kaldığını vurguluyan fakat sanki ufacık bir kıvılcım dahilinde bile tekrar iki yanan kalbin anlatıldığı harika bir novella okuyoruz. Yazarımız Zweig kitabın sonunu ise açık uçlu bir sonla bitirmesi okuyucuyu yoğun derecede hüznün parçalarıyla baş başa bırakabiliyor.
#gömülüşamdan /49/
#stefanzweig
@martiyayinlari
#deryaninkutuphanesinden
"Cahil olmaktansa soru sormak daha iyidir.Sadece soru sorarak bilgi ediniriz ve sadece bilgi sayesinde dürüstlüğe giden yolu bulabiliriz. "
"İnsanın sahip olduğu her şey ona sadece ödünç verilmiştir ve bunların verdiği mutluluk bir gölge kadar
Alır almaz bitireceğinize inanıyorum-, düşününce oldukça kısa fakat o kısalıkta bir kitap için sürüklediği duygu seli ve yaşattığı anlam karmaşası oldukça yoğun. Öncelikle yazarın betimlemeleri gerçekten harika; okurken en ufak detayları bile etkili bir dille gözler önüne sermiş, ilk dikkat ettiğim şey bu oldu. Bize, ahlak yasasının kişiye özgü ve
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört SaatStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128.1k okunma