"Zira tarihin adil davranmaya vakti yoktur. Serinkanlı bir kronikçi olarak sadece başarıları sayar ama bunları nadiren ahlak ölçeğiyle tartar. Sadece galiplere bakar, mağlupları gölgede bırakır; bu "meçhul asker" pervasızca unutuluşun mezarına atılır, beyhude olduğu için yitip giden özverili çabaları ne bir haçla ne de bir çelenkle anılır. Aslında salt düşünce uğruna girişilmiş çabalara beyhude denemez, evrende ahlaki yönde sarf edilen çabalar tümüyle kaybolup gitmez. Yenilenler, yenik düşmüş olsalar da zamanlarını aşan ideallerinin erken gelmiş öncüleri olarak önem taşır; çünkü bir idealin yeryüzünde hayatta kalabilmesi, uğruna yaşayan ya da ölenler varsa, ikna edenler ve ikna olanlar yaratabilmişse hayatta kalır."
... Çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytulardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz; çünkü bu sevgi, yetişkin bir kadının tutkulu ve bilinçaltında hep talep eden aşkının hiçbir zaman olamayacağı kadar umarsız, kendini karşısındakine hizmet etmeye adayan, boyun eğen, hep pusuda yatan ve tutkuyla yoğrulmuş bir sevgidir. Sadece yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle, dağılmaksızın koruyabilirler, ötekiler, duygularını başkalarıyla beraberlik atmosferinde gevezeliklerle harcarlar, yakınlıklarla köreltirler.
Reklam
... Her defasında içinde bulunduğum ruhsal duruma göre, en kötü ve en mutlu ihtimallerin hayalini kurmuştum. Deyiş yerindeyse eğer, her şey hayal edilmişti; karamsar anlarımda kafamda beni geri çevireceğini, çok önemsiz, çok çirkin, çok ısrarlı olduğum için benden nefret edeceğini canlandırmıştım. Senin hoşnutsuzluğunun, soğukluğunun, umursamazlığının olası bütün şıklarını, evet, bunların hepsini tutkulu vizyonların kalıbında kafamdan geçirmiştim ama bunların içinden birini, tek bir tanesini, en korkuncunu, yani benim varlığımı hiçbir biçimde fark etmeyeceğin ihtimalini en karanlık ruh hallerimde, aşağılık kompleksimin en uç noktalarında bile göze almaya cesaret edememiştim.
Şimdi siyah ile beyaz tek ve aynı kişilikte birleştiklerinde, ortaya tek ve aynı beynin eşzamanlı olarak bir şeyi bilmesinin ve ama bilmemesinin gerekmesi, beyaz olarak hareket ettiğinde daha bir dakika önce siyah tarafken istemiş ve amaçlamış olduğunu bir komutla bütünüyle unutmayı başarabilmesi gibi saçma bir durum ortaya çıkar. Bu tür bir çifte düşünme eylemi, bilincin mutlak anlamda bölünmesini, beynin işlevinin sanki mekanik bir aygıtmışçasına istendiği zaman açılıp kapatılabilmesini koşul kılar; demek ki satrançta insanın kendi kendisine karşı oynamak istemesi, kendi gölgesinin üzerinden atlamak istemesi gibi anlamsız bir zıtlık durumudur.
Sayfa 53 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Fakat insanoğlu satrancı yalnızca bir oyun olarak adlandırmakta aşağılayıcı bir kısıtlama yapmış olmuyor muydu? O aynı zamanda bir bilim, bir sanat değil mi?
Reklam
Şanssızlık, insanı alıngan; sürekli acı ise adaletsiz kılar.
Sayfa 74 - Can YayınlarıKitabı okudu
Bir erkeğin en anlamsız ve çaresiz kaldığı durum istemediği halde sevilmekti, bu, acıların en büyüğü , işkencenin en dayanılmazı olduğu gibi hiç suçsuzken en büyük suçtu.
Sayfa 284 - Can YayınlarıKitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.