Seni seviyorum!
Okulun koridorlarında yürürken başını yerden kaldırmamanı seviyorum. Ürkek adımlarla dolaşmanı, her an başına bir kötülük gelecekmişçesine tedirginlikle yürüyüşlerini, öğrenci eylemleri başladığında gözlerinde biriken korkuyu, iki kızın dışında arkadaş edinmemeni seviyorum.
Ablalarına olan saflık derecesindeki bağlılığını
Kadıköy vapurunun umursamaz kalabalıklarına atıyorum fişlenmiş bedenimi. Vapurla söyleşiyoruz, yakamozları yudumluyoruz karşılıklı.
Aşka yüz vermiyorum. Son seferi bitiyor vapurun.
Ben son seferimi arıyorum, son hüznümü...
"On iki yaşındaki çocuk iş bulamadığı için intihar etti.
Mardin'den İstanbul'a gelen A.K."
(Gazetelerden)
On iki yaşındaki çocukların iş bulabilmelerini diliyorum. On iki yaşındaki çocukların intihar edebilecekleri bir ip bulamamalarını diliyorum. On iki yaşındaki çocukların sokaklarda yürürken akıllarına ölüm düşmemesini diliyorum. On iki yaşındaki çocukların hayatı algılamaya başladıkları ilk anda tökezlememelerini diliyorum. On iki yaşındaki çocukların yalnızca yere düşen dondurmalarına, kirlenen pantolonlarına, kırılan bisikletlerine, yırtılan kitaplarına ağlamalarını diliyorum.
"De ki: Sığınırım yükselen şafağın Rabbine, onun yarattıklarının şerrinden, ve bastıran zifiri karanlığın şerrinden, karanlık işlere düşkün tüm insanların şerrinden, ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden."
Felak suresi
Ellerini makineye kaptırmak çok olağan kazalardan birisiydi atölyede. 'Ellerinize dikkat edin makineye kaptırmayın!' diye uyardı ustalar.
Ellerinizi makineye kaptırmayın.
Ruhunuzu da makineye kaptırmayın.
Çocuklara dikkat edin onları da kaptırmayın makinelere.
Yaz aylarından nefret ediyorum.
O zamanlar, çok sonraları makalelerde okuduğum sosyal güvencesi olmayan ve ucuz işgücü olarak zor şartlarda çalıştırılan çocukların arasında yaşıyordum. Çocuk tüccarlarına ve emek sömürücülerine küfretmeyi sonradan öğrendim.