Benim düşünceme göre her insan; kendi hayatında, başrolü oynadığı bir senaryonun parçası. Bu senaryo kimi için servet içinde, kimi için yokluk içinde, kimi için hastalıklarla boğuşarak…vs. Ömrünün sonuna kadar devam eden, bazen 90-100 sezon devam eden bir dizi gibi akıp giden hayatımızdır.
Schopenhauer tüm sıkıntı ve üzüntülerin kaynağında İrade’nin arzuları olduğuna inanır çünkü tatmin edilmemiş bir arzu, bizi özlemle dolu olarak bırakır, tatmin edilen bir arzunun yerini bir yenisi alıncaya kadar da can sıkıntısı yaşarız. İrade’nin egemenliğinden kurtulmanın tek yolunun, estetik beğeniye layık bir nesnenin üzerinde derinlemesine yoğunlaşmak olduğunu düşünüyordu. Schopenhauer o tür nesnelerin kendi benliğimizi içlerinde kaybedeceğimiz, kişiliğimizi unutacağımız ve nesnenin aynası haline dönüşeceğimiz
özel bir algısal bilinç halini tetiklediğini söylüyordu.
Yasamınızın kontrolü sizde deil.
Öyle olduğunu düşünebilirsiniz ama yanıliyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz
Bu kitabi kapatabilirsiniz.
O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz
Ya da gözlerinizi oymak gibi çilgınca bir şey yapabilirsiniz
Ne isterseniz yapabilirsiniz.
Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.
Her davranişınizi önceden belirleyen arzularınız, ruhunuzun kadar derinlerine islemistir ki onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.
Bu nedenle, hayatinıza yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapin.
Sadece 'isteklerinizin' tümüvle sizin kontrolünüzde olmadiğ gerçeği üzerine kafanizı çok fazla yormamaya çalişin.
Çok muhteşem bir üçleme. Gazetecilik, polislik, doktorluk, bilgisayar, istihbarat, politika…vs romanda hangi iş dalına girilse çok profesyonelce işlenmiş. Çok sürükleyici. Uykuya esir düşene kadar elinizden bırakamıyorsunuz. Okuyun;))