"Acı olan ölüm değil, yarım kalmak doktorum" diyordu Murat Hoca üç numara gözlüklerinin ardından. "Emin ol, bir ölüden daha hüzünlüdür, arkasında bıraktığı ütülü pantolonlar."
İçerisi terk edilmiş sahaf dükkanı gibi kokuyordu. Serindi. Loştu. Hatta karanlıktı. Perdeler öyle sıkı sıkıya kapanmıştı ki, aralarından değil gün ışığı, zaman dahi geçmemişti.
Ruhundaki o sınırsız genişleme isteği gitmiş, yerini, insanın çabalarını bir noktada toplayabileceği özel bir görevi yoksa, yaşamanın boş olduğunu söyleyen bir duyguya bırakmıştı.