“her zaman yağmur, kar olmaz, her zaman güneş açıp bahar gelmez. Yağmurun, karın arkasından güneş açar, güneşin arkasından yağmur veya kar gelebilir. Her vaktin kıymetini bilmek gerek.”
An üzerinde derinleşemiyorsunuz. Zannediyorsunuz ki yetiştiğiniz zaman çok hizmet edeceksiniz. Hayır, çıkan ürün kalitesiz oluyor, size ait olmuyor. Çıkan ürün, yetişme hızını önemseyen, onu vurgulayan ve teşvik eden bir medeniyete ait oluyor: sıradan ve tek tip. Rengi, biçimi değişebilir ama felsefesi aynı oluyor. Halbuki bizim medeniyetimiz insanın derinleşmesi üzerine kuruludur.
Google Efendi'yi açtığınızda bir şeyleri hemen bulabiliyorsunuz. İnsanın bir şeyi zihninde saklama kabiliyeti de, isteği de azaldı günümüzde. Protez bellek kullanıyoruz artık. Bilgisayarda, cep telefonunda bir sürü bilgiye ulaşıyorsunuz. Hafızaya ihtiyaç duyulmuyor o yüzden. Oysa insanın ayağını sağlam basması, bulunduğu yere kök salabilmesi için hatırlamaya ihtiyacı var.
Hayatta her şeyin bir sınırı var, bedenimizin, bilgimizin, duyularımızın, hayatımızın, dünyanın bile... İyi de gönlümüzün bir sınırı var mı? Sevgimizin, muhabbetimizin, hüznümüzün, şevkimizin sınırı var mı?