Velev ki alıştın… neye yarar? Güvenli de olsa, insan bir yere ait değilse eninde sonunda terk etmeli orayı. Bazen en alışkın hissettiğin yer aslında en az ait olduğun yerdir.
Tekinsizler. Hani şu havaya atılan madeni para misali, kişiliklerinin iki yanı, iki apayrı yüzü olan insanlar: biri dünyevi, biri uhrevi. Ne zaman hangi yanlarını göstereceklerini kestirmek mümkün değildi.
Leyla’ya kalsa, insanlığın başına gelebilecek en kötü şey kıyamet değildi. Medeniyetin bir anda toptan silinip gitmesi ihtimali ürkütücüydü, doğru. Ama çok daha ürkütücü olan bir şey vardı: tek tek bizim kendi bireysel ölümlerimizin dünyanın düzenine zerre kadar etkisi olmadığını ve hayatın bizle ya da bizsiz ertesi sabah aynı şekilde devam edeceğini kavramak. En korkutucu olan bu değil miydi?
- Ayakta dikilme yabancı, gel şöyle otur.
- Oturacak halim yoktur. Beklediğim gelmek üzere.
- Ayakta durursan daha mı tez gelecek sanırsın beklediğin?
- Tez gelmez elbet, ama eğer gösterdiğin kürsüye oturursam onu beklemenin zevkini seninle paylaşmış olurum. Oysa o zevk sadece bana bahşedilmiştir.