Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Arda Çolakoğlu

Arda Çolakoğlu
@Arda4534
Koyup tesbîh-i mercânı seni kim dinler ey vâ'iz Mufassal kıssa başlarsın garîb efsâne söylersin -Bâkî
Öğrenci
Boğaziçi Üniversitesi/Türk Dili ve Edebiyatı
Ankara
Kars, 19 Nisan
292 okur puanı
Mart 2016 tarihinde katıldı
Dramın yarattığı karakter (aynı ilişkiyi ifade etmenin bir başka yoludur bu yalnızca) insanın zihinle kavranabilir ''Ben''idir, epiğin yarattığı karakterse ampirik ''Ben''dir. Özün, yeryüzünden dışlandığı için, şiddetli yoğunluğuna sığınmaya çalıştığı ''olması gereken'' ise, kendini zihinle kavranabilir ''Ben''de kahramanın normatif psikolojisi olarak nesnelleştirebilir, ama ampirik ''Ben''de hala bir ''olması gereken'' olarak kalır. Bu ''olması gereken''in gücü tamamen psikolojiktir, bu bakımdan ruhun başka öğelerine benzer; amaçları ampiriktir ve bu bakımdan da, insanın kendisi veya çevresi tarafından verilmiş diğer olası emelleri andırır; içerikleri de, zamanın akışı içinde üretilen başka içerikler gibi tarihseldir ve yeşerdikleri topraktan koparılamaz: Solabilir, ama asla yeni, ideal bir varoluşla canlanamazlar.
Sayfa 56 - Metis Yayınları, Altıncı Basım: Haziran 2019Kitabı okudu
Reklam
Yalnızlık trajedinin asıl özüdür, çünkü yazgısıyla kendini gerçekleştiren ruhun yıldızlar arasında kardeşleri olsa bile yeryüzünde dünyevi bir dostu yoktur; oysa dramatik anlatım biçiminin -diyalog- sahiden çok sesli, diyalojik ve dramatik olması, bu yalnızlıklar arasında bir ruhsal birleşme olmasına bağlıdır. Mutlak yalnızlık içindeki insanın dili liriktir, yani monolojik; ruhunun gizlenmiş hali diyalogda aşırı vurgulu hale gelir, karşılıklı söylenen sözlerin tanımına aşırı yük bindirir ve berraklıklarını bozar. Böyle bir yalnızlık trajik biçimin gerektirdiği yalnızlıktan daha derindir; çünkü trajik biçim, kahramanın yazgıyla ilişkisini işler (gerçek, canlı Yunan kahramanlar, bu ilişki içinde kendi varlıklarına sahip olurlar). Bu yüzden dramda yalnızlık, trajik sorunu derinleştirip karmaşık hale getirerek ve sonunda onun yerine geçerek kendisi için bir soruna dönüşmek zorundadır. Bu tür bir yalnızlık yazgıya kıskıvrak yakalanıp da şakımaya başlayan bir ruhun esrikliği değildir sırf; yalnızlığa mahkum ve bir topluluk özlemiyle yanıp tutuşan bir yaratığın da azabıdır.
Sayfa 53 - Metis Yayınları, Altıncı Basım: Haziran 2019Kitabı okudu
Epiğin dünyası şu soruyu yanıtlar: Hayat nasıl özsel olur? Ama yanıt, ancak töz uzak bir ufka çekildiğinde olgunlaşarak bir soru şeklini almıştır. Ancak trajedi 'Öz nasıl canlanabilir?' sorusuna yaratıcı bir yanıt verdiğinde insanlar hayatın, bu haliyle, özün içkinliğini yitirmiş olduğunun farkına varmıştır ('olması gereken hayat' düşüncesi, hayatın kendisini geçersiz kılar). Biçim veren yazgıda ve kendini yaratarak kendini bulan kahramanda, saf öz hayata gözlerini açar ve basit hayat da özün tek sahici gerçekliği karşısında yokluğa batar; hayatın ötesinde, serpilip açılan bir bollukla dolu bir varlık düzeyine ulaşılır, sıradan hayatın bir anti-tez olarak bile hizmet edemeyeceği bir varlık düzeyine.
Sayfa 45 - Metis Yayınları, Altıncı Basım: Haziran 2019Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yunanlı soruları değil yanıtları bilirdi yalnızca; bilmeceleri değil -anlaşılmaz olsa da- çözümleri, kaosu değil biçimleri bilirdi. Paradoksun berisinde kalan yaratıcı biçimler dairesini çizmişti ve bizim paradoksal çağımızda önemsizliğe mahkum olan her şey onu mükemmelliğe götürüyordu.
Sayfa 41 - Metis Yayınları, Altıncı Basım: Haziran 2019Kitabı okudu
Bilimle uğraşan insanın bağımsızlık ilanı, felsefeden özgürleşmesi, demokratik sistemin ve sistemsizliğin daha ince dolaylı etkilerinden biridir: bilginlerin kendilerini yüceltmeleri ve kendilerini üstün görmeleri günümüzde dört bir yanda almış başını gidiyor ve en güzel baharını yaşıyor,- bununla, kendini övmenin bu durumda güzel koktuğunu söylemiş olmuyoruz. ''Her türlü efendiden kurtul!'' -burada da bunu ister ayaktakımı içgüdüsü; bilim uzun süre ''hizmetçi''liğini yaptığı teolojiden en mutlu bir başarıyla uzaklaştıktan sonra, şimdi tam bir küstahlık ve budalalıkla felsefeye yasalar koymaya ve kendisi de artık ''efendi''yi -ben ne diyorum! filozofu oynamaya yelteniyor.
Sayfa 121 - İş BankasıKitabı okudu
Reklam
İnsanın bugün sosyalist dangalaklara ve düz kafalılara onların ''geleceğin insanı'' -onların ideali!- olarak görünen şeyin seviyesine düşene dek genel-yozlaşması, insanın mükemmel sürü hayvanına (ya da onların deyişiyle ''özgür toplumun'' insanına) bu yozlaşması ve küçülmesi, insanın eşit hakların ve taleplerin cüce hayvanı halinde bu hayvanlaşması olasıdır, hiç kuşkusuz! Bu olasılığı bir kere sonuna dek düşünmüş olan, diğer insanlara göre fazladan bir tiksintiyi bilir -ve belki yeni bir görevi de!..
Sayfa 120 - İş BankasıKitabı okudu
Aslında kitle uzun bir süre filozofu tanıyamadı ve başkasıyla, kah bilimle uğraşan insanla ve ideal bilginle, kah tanrının duyularından arınmış ''bu dünyalı olmaktan çıkmış'' dindar-yüce hayranıyla ve meczubuyla karıştırdı; bugün bile herhangi birinin, ''bilgece'' ya da ''bir filozof gibi'' yaşadığı için övüldüğü duyuluyorsa, bunun handiyse ''akıllıca ve bir kenarda''dan daha fazla bir anlamı yoktur. Bilgelik: belli ki ayaktakımı bunu bir tür kaçış olarak, kötü bir oyundan güzelce sıyrılmak için bir yöntem ve marifet olarak görüyor; oysa gerçek filozof -bize öyle görünüyor değil mi dostlarım?- ''filozofça'' ve ''bilgece'' olmayan, her şeyden önce akıllıca olmayan bir yaşam sürer, ve yaşamın yüzlerce denemesinin ve baştan çıkartmasının günahını ve ödevini hisseder: -kendini sürekli riske eder, bu kötü oyunu oynar...
Sayfa 125 - İş BankasıKitabı okudu
Günümüzde bir okur nasıl bir sayfadaki sözcükleri (ya da heceleri) teker teker okumuyorsa -daha ziyade yirmi sözcükten yaklaşık beşini rastgele seçiyor ve bu beş sözcüğün tahmini anlamını ''buluyor''sa- biz de bir ağaca yaprakları, dalları, rengi ve biçimi açısından tümüyle ve eksiksiz olarak bakmayız; gözümüzde ağacı yaklaşık olarak canlandırmak çok daha kolayımıza gelir. En tuhaf yaşantıların ortasında bile hala aynısını yaparız: yaşantının en büyük bölümünü uydururuz ve herhangi bir olaya ''uydurmacı'' olmayan bir gözle bakmaya zorlanamayız. Tüm bunlar şu anlama geliyor: doğuştan ve ezelden beri -yalana alışkınız. Ya da daha erdemli ve daha ikiyüzlü, kısacası daha hoş bir dille söylenecek olursa: bildiğimizden daha fazla sanatçıyızdır.
Sayfa 106 - İş BankasıKitabı okudu
Bir yargının yanlışlığı bizde henüz o yargıya itiraz etmek için bir neden oluşturmaz; yeni dilimiz bu konuda belki de kulağa çok tuhaf geliyor. Asıl soru o yargının nereye kadar yaşamı teşvik edici, yaşamı sürdürücü, türü-sürdürücü hatta belki de türü-yetiştirici olduğudur; biz de bizim için en vazgeçilmez olanların en yanlış yargılar (sentetik yargılar a priori bunlara dahildir) olduğunu, insanın mantıksal kurguları geçerli kabul etmeden, gerçekliği saf uydurulmuş bir mutlak olanın, kendi kendine eşit olanın dünyasına göre ölçmeden, dünyanın sayılardan oluşan bir sahtesini sürekli yapmadan yaşayamayacağını, -yanlış yargılardan vazgeçmenin yaşamdan vazgeçmek, yaşamı reddetmek olduğunu- öne sürmeye temel olarak eğilimliyizdir. Hakikat dışının yaşamın koşulu olduğunu kabul etmek: açıkçası bu, tehlikeli bir biçimde alışıldık değer duygularına direnmek demektir; buna cüret eden bir felsefe yalnızca bunu yapmakla bile iyinin ve kötünün ötesinde konumlanır.
Sayfa 8 - İş BankasıKitabı okudu
Varsayalım ki hakikati istiyoruz: neden daha çok istemiyoruz hakikat olmayanı? Ve belirsizliği? Hatta bilgisizliği? -Hakikatin değeri problemi çıktı karşımıza- yoksa biz miydik bu problemin karşısına çıkan?
Sayfa 5 - İş BankasıKitabı okudu
Reklam
Deneyimlerim bana, sözümona şu ''bencil olmayan'' dürtüler hakkında, sözle ve eylemle ''komşusunu sevme''nin tümü hakkında kuşkucu olma hakkını veriyor. Kendi başına bir zayıflık, uyaranlara karşı direnç gösterememenin tekil örneği olarak görünüyor bana, -merhamet yalnızca dekadanlarda bir erdemdir. Merhametlileri, utancı, saygıyı, mesafeler karşısındaki nezaketi kolaylıkla kaybetmekle, merhametin bir anda ayaktakımı kokmasıyla ve ayırt edilemeyecek kadar görgüsüzlüğe benzemesiyle suçluyorum -merhametli ellerin, yeri geldiğinde büyük bir yazgıya, yaralı bir yalnızlığa, bir ağır suç işleme ayrıcalığına yıkıcı müdahalelerde bulunabilecekleri suçlamasını yöneltiyorum onlara.
Sayfa 13 - İş BankasıKitabı okudu
Akrabalık dereceleri hakkındaki egemen kavramların tümü, daha aşırısının bulunamayacağı fizyolojik birer saçmalıktır. Papa hala bu saçmalığın ticaretini yapıyor. Kişi en az kendi ebeveyniyle akrabadır: kendi ebeveyniyle akraba olmak, bayağılığın en mükemmel belirtisidir. En yüksek doğalar, kökenlerini sonsuz geride bırakmışlardır, onun üzerine en uzun süre biriktirmek, tasarruf etmek, yığmak zorunda kalmışlardır.
Sayfa 12 - İş BankasıKitabı okudu
Henüz kendinizi aramamıştınız: bu sırada beni buldunuz. Böyle yapar tüm müminler; bu yüzden değersizdir tüm inanışlar.
Sayfa 5 - İş BankasıKitabı okudu
İdrak eden insan düşmanlarını sevmekle kalmamalı, dostlarından da nefret edebilmeli. Her zaman sadece öğrenci kalırsa insan, öğretmeninin hakkını vermemiş olur. Neden yolmak istemiyorsunuz başımdaki çelengi? Saygı duyuyorsunuz bana: ya günün birinde değişirse saygınız? Dikkat edin de bir heykel devrilmesin üstünüze!
Sayfa 4 - İş BankasıKitabı okudu
Vereceğim en son söz, insanlığı ''iyileştirmek'' olurdu. Benim tarafımdan yeni putlar dikilmeyecek; eskiler de topraktan bacakların ne önemi varmış, öğrensinler. Putları(benim sözlüğümde ''idealler'') yıkmak -eskiden beri işimin bir parçası. Gerçeklik o denli değerinden, anlamından, hakikatliğinden edildi ki, ideal bir dünya yalanı uyduruldu... ''Hakiki dünya'' ve ''görünüşteki dünya'' -açıkçası uydurulmuş dünya ve gerçeklik. İdeal yalanı şimdiye dek gerçekliğin üzerinde bir lanetti, insanlığın kendisi bu lanetle en dipteki içgüdülerine kadar yalan ve sahte olmuştu -büyümesinin, geleceğinin, geleceğe dair hakkının onlarla güvencelendiği değerler olan ters çevrilmiş değerlere tapıncaya kadar.
Sayfa 2 - İş BankasıKitabı okudu
300 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.