Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.6
Mehtap
Mehtap
@Ayisigiblogum
Kitapsever bir anne♡
instagram.com/ayisigiblogum
Lisans
10 kütüphaneci puanı
91 okur puanı
Temmuz 2022 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Ren yayınevinden okuduğum bu kitap iki hikaye içeriyor. Button’ın Hikayesi ile Buz Sarayı bir araya alınmış, okuduğum sırada fark ettim.
Gelelim hikayeleri nasıl bulduğuma; aslında fena değillerdi, Button’ın Hikayesi’nde yeni doğan Benjaminin ilk yaşlarında görüntüsü yetmişlerinde bir ihtiyar gibiydi. Gitgide gençleşerek yaşamında başına gelen talihsiz olayları okuyoruz. Kısacık , bir oturuşta bitireceğiniz bir kitap. Filmi daha çok övülüyor aslında, ben de filminin daha keyifli olduğunu düşünüyorum kitaptan sonra.
Buz Sarayı hikayesinde ise Güney Amerikalı Sally’nin, Kuzey Amerikalı Harry ile olan nişanlanlılık dönemini anlatıyor. Sally’nin Güney Amerika ile Kuzey Amerika arasındaki yaşamsal ve düşünsel farklılıklara, ayrımcılıklara ve hatta hava koşullarındaki farklılıklara dahi uyum sağlamakta zorlanması söz konusu. Kısaca bu hikayede Güneyli Kuzeyli ayrımının farkına varıyoruz. Hikaye çok basitti, pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Keyifli okumalar diliyorum.
Bu kitapta çoğunlukla Anne’in çocukları yer alıyor; onların arkadaşlarıyla olan ilişkilerini, kötü çocuklar tarafından başlarına gelenleri, güven duygusunu iyi kötü tecrübe etmelerini okuyoruz. Bazı sıradan, ufak tefek olayların sayfalarca üzerinde durulmuş ve o kadar gereksiz uzatılmış ki bir yerden sonra sıkılmaya başladım. Neyse ki sonu biraz olsun toparladı, biraz olsun heyecan kattı.
Anne’i ve aile hayatını, yaşantısını seviyorum, düşünceleri bakış açınızı güzelleştiriyor. Fakat gereksiz uzatılmış sayfalar olmasaydı çok çok daha akıcı olurdu.
Son 3 kitap kaldı, aslında merak ediyorum nasıl biteceğini ama araya farklı kitaplar alıp öyle devam edeceğim her zaman ki gibi.
Keyifli okumalarımız olsun.
İçimizdeki ana-baba ile içimizdeki çocuğu nasıl dengeleyebilecemizi öğretmek amaçlanmış fakat bu aşamaya geçmeden önce bu konuların temeline iniyor Cüceloğlu. Çocukluğun geçtiği aile ortamı, aile kültürü, anne baba tutumu, çevresel faktörler gibi konular üzerinde duruluyor. Şu anki yaşadığımız problemin temelinin neye dayandığını anlamamıza yardımcı oluyor.
Kitabın sonlarına doğru günlük olarak içimizdeki çocuğa vakit ayırıp, onunla konuşmak için alıştırmalar veriliyor. Düzenli ve her gün uyguladığınızda iç huzurunuzda belirgin bir değişim olacağı öngörülüyor.
Kitap güzel aslında ama anlatımda sık sık tekrara düştüğünü farkettim. Aynı cümleler gidip gelip tekrar edilmiş gibi geliyor bana. Yani 250 sayfalık bu kitap enn fazla 200 sayfa olsa yine aynı katkıyı sağlardı, pek bir şey eksilmezdi ve aksine okuduğumuz vakitler daha verimli olurdu diye düşünüyorum.
Sonuç olarak, içimizdeki çocuğu yaşatmak, onun heyecanını yok etmemek ve iç huzurumuzu sürdürmek; içimizdeki ana-babayı yaşatmak ve mantıksal yaşayışımız sağlamak ve tüm bunları dengeleyerek yaşam kalitemizi artırmak temel amaç okuyucular için. Okumanızı tavsiye ederim, mutlaka katkı sağlayacaktır.
Okur Takip Önerileri
Kitap, İsa Peygamber ve Pontius Pilatus hakkında yazdığı roman kabul edilmediği için akıl hastanesine yatırılan Usta ile onun sevgilisi Margarita’nın şeytanla karşılaşmaları ve bunun ardından başlarına gelen doğaüstü olaylar zincirinden oluşuyor.
Öncelikle anlaşıldığı gibi kitapta hikaye içinde hikaye var. Olaylar, ana karakter Usta’nın yazdığı roman ile bağlantılı. Bu roman ile de insan kılığındaki Şeytan Woland ve maiyeti bağlantılı.
Aslında kitapta adil olmayan bir toplumsal ve siyasal düzene de atıfta bulunuyor, öyle ki Şeytan Woland bile bu adaletsizliğe isyan eder nitelikte kötülere karşı saldırı başlatıyor. Kitap boyunca Woland’ın aksiyonlarını heyecanla okuyorsunuz, yer yer de geriliyorsunuz.
Kafamda birtakım soru işaretleri bıraksa da güzeldi benim için ve etkileyiciydi. Sonlarına doğru çok fazla düşündürmeye başladı. Olayları kişileri birbirine bağlamaya çalışırken buldum kendimi ve kitap çok fazla anlam barındırıyor. Derin derin düşünmeye sevk ediyor. Zor bir kitap bunu söylemeliyim. Anlaşılması gerçekten zor. Ama buna rağmen kendini okutuyor, sürükleyici ve akıcı ilerliyor her şey.
Kişilerden ve isimlerin zorluğundan dolayı da biraz karmaşık. Bazı meseleler bir açıklığa kavuşturulsaydı daha çok sevebilirdim kitabı ama yine de fena değil.
Ana karakterin noellerde geçirdiği çocukluğu anımsatarak başlangıç yapıyor bu hikaye ve Dickens yine ustalığını konuşturuyor bu kitapta.
Geçmişini, geleceğini ve bugününü gösteren üç farklı hayaletle karşılaşıyor. O kadar güzel ki, hayaletli bir kurgu nasıl bu kadar anlamlı olabilir diye sık sık düşünürken buldum kendimi.
Siz kendi yaşantılarınızdan empati kuruyorsunuz tabii, okurken farkında olmadan çocukluk anılarınızı, bayram günlerinizi, geçmiş güzel günlerinizi düşünmeye başlıyorsunuz. Hayatta kabuğumuza çekilip neleri yapmayı unuttuğumuzu ve neleri kaçırdığımızı hatırlatıyor bu kitap bize. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Değirmen, toplamda 3 kısım ve 16 hikayeden oluşuyor. Aşk, gerilim, fabl gibi birkaç türde hikayeler içeriyor. Yazar hikayelerinde toplumsal sorunları da yansıtmış. Aralarında sevmediğim bir iki tanesi haricinde kalan hepsi güzel ve akıcıydı. Kısa hikayelerden oluşması benim için okunması kolay ve dinlendirici bir kitap olmasını sağladı. Keyifli okumalar dilerim.
Müslüman bir kadının ayetler ışığında, olması gereken giyim ve yaşam şeklinden, İslamiyette ki öneminden bahsediliyor, özellikle tesettür konusunda doğruların, yanlışların, eksikliklerin üzerinde duruluyor. Çoğu konuda Müslüman kadınlara yol gösterici güzel bir kitap. Aslında başlı başına İslam’ın kızlarına cihad çağrısı niteliğinde, çoğunlukla genç kadınlara bir sesleniş gibi yazılmış bir kitap.
Günümüz Müslümanlara yönelik şahsi eleştiriler de yer alıyor ve bazı kısımlarda siyasete de yer verilmiş, bu her okuyucu için hoş karşılanmayabilir. Zira kitabın sevilmesinden çok yerilmesine de şahit oldum. Ağır eleştirileri ben doğru bulmuyorum. Eğer ki Müslümansanız bu kitapta ayetlere, Kur’an-ı Kerim’e, Allah’ın emirlerine göre yazılan büyük bir kısmın hassasiyetinin bilincinde olarak yorumlamak gerektiğini düşünüyorum.
Eşi ile vatani görevi arasında seçim yapmak zorunda kalan bir asker kaçağının hikayesi.
Zorunlu görevin hissettirdiği mecburiyet ile eşine olan sevgisinin ağırlığı onu psikolojik olarak çıkmaza sürükler. Mecburiyeti her zaman daha ağır bassa da seçim yapmakta fazlasıyla zorluk çeken Ferdinand’ın bu zorlu hikayesine ortak oluyorsunuz.
Kitap o kadar sürükleyici ki, duygular o kadar iyi yansıtılıyor ki heyecanla okuyorsunuz. Çok çok beğendiğim bir Zweig kitabı oldu. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Madam de Prie, sarayda yüksek mertebe sahibi aristokrat bir kadın fakat yolsuzlukları dolayısıyla kral tarafından sürgüne gönderiliyor. Ne olursa olsun gittiği yerde de gösteriş yapma meraklısı, tamamen kendi egosunu tatmin etme üzerine yaşamını sürdürüyor. Fakat kadının trajik sonu ders niteliğinde göz önüne seriliyor.
Kitaptan çıkardığım sonuç; kendini dünyanın merkezinde görmek, ilgi delisi olmak ve kendi mutluluğu için insanları kullanmak, insanı daha fazla yalnızlaşmaya iter. Yalnızlıktan kurtulmak için insanları çevresine çekerek kuklası halina getirmek yalnızlığı yok etmez aksine daha fazla sevgisizlikle karşı karşıya kalmaya sebep olur.
Harika bir kitaptı, mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Dördüncü kitapta Anne’in 3 yıl öğretmenlik yaptığı süreçte günlük yaşantısında yaşadığı sıradan olaylar, öğrencileri tarafından çevrilen entrikalar, arkadaşlıkları, komşulukları vs. anlatılıyor. Anne insanların bakış açısını değiştirme kabiliyetinde, herkesin imdadına koşabilen iyilik timsali, adeta bir melek ve insanların en kötüsü bile onun sayesinde değişebiliyor.
Bu arada bu kitapta Gilbert’ın hiç rolü yok ve kitabın büyük bir kısmı Anne’in Gilbert’a yazdığı mektuplardan oluşuyor ve bu mektuplarda bile gündelik yaşantısında neler yaşayıp neler hissettiğini anlatıyor. Bu kadar ıvır zıvırla uzatılmasaydı keşke diyorum. Ama ümidimi kesmiyorum.Serinin kalan 5 kitabına ümitle yaklaşacağım.
Lyubov adlı 16 yaşındaki genç kızın kendi iç dünyasını ve dış dünyayı keşfini okuyacağınız bu roman yazarın Eşikte: Yeniyetme Kızların İç Dünyasından Beş Öykü adı altında olan öykülerinden biridir. Öykü, Volga Nehri’ndeki bir yolculuk boyunca ilerliyor. Babasının yanına gitmek için bu yolculuğa çıkan Lyubov ile kendisinden yaşça büyük olan bir doktorun aralarında oluşan hayranlığını okuyorsunuz.
Bir kadının genç yaşlarda özgüveni, bağımsızlığı, yaşına binaen hayata pozitif ve mutlu bakışı ele alınıyor. Buna karşın genç ve güzel olmanın bir fanusa kapatılarak korunması gerektiği gibi düşünceleri, yani dönemin kadınlara yönelik sığ fikirlerini de okuyucuya yansıtıyor. Yazar eserlerinde genelde bağımsız kadın kimliği oluşturma çabası içerisinde. Bu eser de feminizmin inşasının ilk adımları olarak görülen eserlerden biridir.
Bu arada yazarı araştırırken karşılaştığım bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum. Şair Rilke, Nietzche ve Freud’u kendisine aşık etmiş fakat F.C. Andreas ile evlenmiş zamanında. Ve kendisi ilk kadın psikanalisttir.
Bu güzel serinin üçüncü kitabında güzel kızımız Anne üniversite öğrencisi oluyor artık. Kitap boyunca öğrencilik hayatını okuyoruz. Yeni bir öğrencilik hayatı, yeni ev arkadaşları, aşklar ve evliliklerin olduğu ve maalesef kayıplar yaşadığı bir bölüm. Aslında her kitapta, yaşadığı mutlulukların yanı sıra muhakkak bir kayıp oluyor.
Tabiki her kitapta olduğu gibi yine, Anne’in hem sakin hem de heyecanlı hayat akışına şahit oluyoruz. En yakın arkadaşları olan Diana ve Gilbert’la ilgili de gelişmeler yaşanıyor.
Bu kitabın sonu çok güzeldi, heyecanlı bitti. Sanırım görmek istediğimiz yerlere geliyoruz artık. Dördüncü kitap daha hareketli olacak diye umuyorum.
Victor Hugo’nun idam cezasının kaldırılmasına etkisi olan harika eseri. Dönemin haksız infazlarına adeta isyan ediyor, mahkumların geride kalan sevdiklerini düşünmeden, ağır veya hafif suç olup olmasına bakılmaksızın acımasızca verilen infazlara sitem niteliğinde.
Altı hafta sonra idam edilecek olan mahkumun duygularını yansıtmakta çok başarılı, acıma duygunuzu yoğun yaşatan harika bir kitap. Sayfa sayfa duyguları okurken sıkılmayacağınız nadir eserlerden biri olduğunu düşünüyorum. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Serinin ikinci kitabı Avonlea’da Anne biraz daha büyüyor; 17 yaşında, hayata dair planlarını gerçekleştirme aşamasında, daha aklı başında, çok sevilen güzel bir kız oluyor. Hayatına yeni giren insanlar ve eğitim-öğretim hayatında değişiklikler söz konusu.
Bu serinin biraz günlük dizi tadında olduğunu düşünüyorum, tasvirlere fazlasıyla yer veriliyor, bu ikinci kitap da sürükleyici fakat aşırı heyecanlı olaylar olmuyor. Belki bundan sonrakilerde daha heyecanlı gelişmeler olur diye umuyorum. Okuyup göreceğiz.
Bu arada kitapta ufak tefek yazım hataları var, ne kadar basit hatalar olsa da rahatsız oldum açıkçası. Alelacele yazıya aktarılmış gibi hissettiriyor. Biraz daha dikkat edilebilirdi.
Kitap yorumlarımda spoiler vermemeye özellikle dikkat ediyorum. Çünkü böyle bir durum benim başıma geldiğinde bütün modum düşüyor, kitaba dair hevesim bir süre kaçıyor ve benim için heyecanı azalıyor. Bu kitaptan bahsederken de cümlelerimi özenle seçmeye çalıştım. Umarım kitap hakkında biraz olsun bir fikir oluşur zihninizde.
Küçük yaşta hizmet etmesi için evlatlık alınan Anne, duygularını normalden kat kat fazla yoğunlukta yaşayan iyimser, masum bir kız çocuğu. Mutluluğu da hüznü de doruklarda yaşıyor. Bu kitapta onun, hatalarla dolu büyüme sürecini okuyoruz. Büyüdükçe davranışları da olgunlaşıyor fakat içindeki çocuk hala aynı yerde duruyor. Sımsıcak arkadaşlıklarıyla, içinde taşıdığı kocaman sevgiyle mutlu hissettiriyor size kendinizi.
Kitapta olaylar fazla uzatılmıyor bu nedenle de sıkılmadan okudum. İkinci kitapta neler olacağını merak ediyorum.
Bu serinin seveni de var sevmeyeni de. Siz böyle masum, cıvıl cıvıl, arada bir de derin hüznü olan hikayeleri seviyorsanız başlamanızı tavsiye ederim.
