Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Aykut Karabay

Aykut Karabay
@Aykut_Karabay
182 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
1874’te büyük bir skandala yol açan sergide bir gazeteci, Monet’nin “İzlenim,Doğan Güneş” e dayanarak bu sanatçıları “ İzlenimciler” diy niteledi. İzlenimci devrimin gerçek liderliğine Claude Monet geçti. Monet sonunda, dünyayı sadece sürekli hareket halindeki görünüşlerin bir oyunu olarak gördü ve ışığın sonsuz çeşitlemelerini de bu açıdan ele almaktan büyük haz duydu. Dış çizgi, gölge ve figür gibi şekilleri saptamaya öteden beri yarayan şeyleri, şiddetli bir ışığa bağımlı kıldı ve böylece onun tuvallerinde, renk lekelerinden başka bir şey kalmadı. Doğadaki her rengin içinde, daha başka bir çok rengim bulunduğunu ve çevredeki renklerin yanlarıyla ve üzerine düşen ışığın niteliğiyle değişikliğe de uğradığını gözlemleyerek, resimlerinde katıksız renkler kullanarak, kabul edilegelmiş renk derecelenmelerini ve donukluk-parlaklık skalsını darmadağın etti.
Reklam
Zihinsel kurguyu ve kendi gözleriyle gündelik hayatta göremedikleri her şeyi reddeden 1848 gerçekçileri, romantizmin elinden belli birtakım özellikleri aldılar; yani, en azından insan var oluşunun büyüklüğünü ve tedirginliğini yüceltme eğilimine ortaya koydular. 1860’tan sonra ise, bu romantik ve halkçı natüralizm’den, analitik bir gerçekçiliğe yani Manet’nin İzlenimciler incelmiş ve kentsel gerçekçiliğine geçirdiği görüldü.
19. yüzyıl boyunca, Fransız dehasının sürekliliğini dört büyük çığır gösterdi. Bunlar, yeni klasisizm, romantizm, gerçekçilik (natüralizm)& izlenimciliktir. Birbirlerine karşı bir dizi tepkiden doğmuş olmalarına rağmen, tarihsel açıdan ele alındıklarında, bu akımlar, kurmacadan - doğaya, düşünsel kurgudan-duyumların saptanmasına, ideal güzellikten-gözlemlenen olguya yönelen sürekli evrimden başka şey değillerdir

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
19. YÜZYIL BUNALIMI Dikkatini doğa güçlerinin bilimsel olarak egemenlik altına alınmasına yönelten modern dünya, daha başlangıçtan itibaren, batı uygarlığını dünyanın tasvirini sanat eserlerinde görmek isteyen etkileyici yarış geriliminin gevşemesi ile karşılaştı. Bununla birlikte bir tek büyük yetenekten bile ansızın yoksun kalan Avrupa’nın mirasçısı olarak davranan Fransa, 19. yüzyıl boyunca, geçmişin ustalarıyla boy ölçüşebilecek büyük sanatçılar yetiştiren bir resim okulunu sürdürmekten geri kalmadı. Bu bir avuç dahi, ortak mirasımıza, 19. yüzyılın büyük edebiyat eserlerinin yanında yer alabilecek önemli katkılarda bulundu. Öte yandan, şimdi unutulmuş olan mimarlar, heykeltraşlar ve dekorasyon sanatçıları da, uluslararası hale gelen bir üslubun ortaya çıkmasına yol açtılar. Bu uluslararası birliğin kaynağının ortaya çıkış noktası , Avrupa’daki bütün okulların birbirine kavuşan çabaları sonucu 1750-1800 arasında da oluşan yeni klasisizm’di. Batı uygarlığı, ne zaman bir bunalım geçirse, kurtuluşu ana uygarlığında, yani klasik antik çağda arıyordu. Klasisizmden medet umanlar, İngiltere ve Fransaydı. Yaklaşık 1750’de rokoko üslubunun sanatı sürüklediği çıkmaz sokaktan kurtulmak isteyen İngilizler, fransızlar ve almanlar, batı estetiğinin her zaman bir yedek deposu olarak duran klasik sanata başvurdular
Hollanda Hollandalı ressamların çoğu Van Eyck’ın analitik görüşe dayanıyordu. Bu görüş ressamın hiç veya çok az yorum yaparak görsel bir saptama ortaya koymasından başka bir şey değildi. Başka bir takım ressamlar ise, esinleri, kompozisyon konusundaki deneyimleri ve figürlerinin gerçekçi boyutları ile Avrupa sanatına, özellikle romanizm aracılığıyla bağlıydılar.
Reklam
Aykut Karabay
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Dünyayı Değiştiren Düşünürler 1
Dünyayı Değiştiren Düşünürler 1Sadık Usta
7.2/10 · 84 okunma
LATIN AMERIKA İspanyolların ve Portekizlilerin Amerika’yı ele geçirmelerini sonucu olarak, 16. yüzyıldan başlayarak, batı sanatının önünde geniş bir yayılma alanı açıldı. Bu kıtanın yerli halkının Hristiyanlığa döndürülmesi, dinsel sanata sınırsız bir genişlik kazandırdı. Cizvitler din Yayma alanındaki çabalarına büyük anıtsal binalar yaparak ortaya koydular. Bu arada çeşitli tarikatlar yeni girişimler tasarlayarak birbirleriyle yarışıyordu. Böylece, son katedraller dizisi Amerika toprağı üzerinde yükseldi. Henüz uygarlaşmamış bölgelerde herhangi bir yerel sanat geleneğinin bulunmayışı, ana vatanın sanatını özgün bir biçimde yerleştirme ve geliştirme konusunda elverişli bir zemin sağladı. Bununla birlikte, 18. yüzyılda bu koloninin uygarlık düzeyi kendine özgü formlarını yaratabilen kendi sanat okulunu kurmasını olanaklı kılıldı. Bu durum özellikle altın bulunması dolayısıyla zenginleşen bölgede ortaya çıktı.
Del Mazo ve De Miranda, Velazquez’in sanatını popüler bir düzeye indirdiler. Velazquez ‘ den sonra İspanyol okulunda hiçbir canlılık kalmadı. Nitekim 18. yüzyılda, İspanyol prensleri, Fransız ve İtalyan sanatçıları İspanya’ya çağrıldılar. Bununla birlikte bu okul, Görsel sanatı İspanyol toplumuna olduğu kadar insan doğasına da yönelik umutsuz bir hiciv olan Goya’nın şahsında son bir deha parıltısı gösterdi. Goya, barok dönemi açtı ve Fransız romantik akımının bir kuşak önceden habercisi oldu.
Deha sahibi bir ressam 17. yüzyıl resminde dişe dokunur her şeyin tohumlarını içinde taşıyan bir devrim gerçekleştiriyordu. Gerçekten de İtalyan okulunun üç yüzyıl süren entellektüellik yüzünden yıpranmış olduğunu kavrayan Caravaggio İtalyan ve tüm Avrupa sanatını, naturalist anlayışı kabulle zorladı ve Venüslerle Madonnalardan başka hiçbir şeyin resmedilmediği bir ülkede, azizlerin ve kahramanların modelleri olarak sıradan Romalı erkek ve kadın tiplerini seçti. Caravaggio, kompozisyonlarının etkileyici sadeliği, yandan alınan aydınlığın sağladığı sert ışık ve gölge karşıtlıkları aracılığıyla, İtalyan resmine hacimlerin çok güçlü bir belirginliğini yeniden kazandırdı ve bu sanat okulunu Giotto‘dan beri her zaman heykeltraşlık formlarını benimsemiş olan plastik geleneklerine geri döndürdü. İtalyan resminde gerçekten değerli olan her şey az da olsa Caravaggio ‘ya bir şeyler borçluydu. Roma’daki kozmopolit okul, onun ışık - gölgeye sağladığı etkilerden ve halkçı lirizminden yararlandı.
Avrupa’daki hareketin birliği ve beraberliği, bütün okulları yaklaşık 1750’de ikinci bir klasik uyanışa yöneltmişti ve bu sefer Etrüsk ve Eski Yunan kaynakları temel olarak alınmıştı. Antik Çağ eserleri, Roma öncesi sanatın ortaya çıkarılmasıyla her ülkede paylaşılan bir miras olmuştu. Bu çalışmaları, Floransa, Napoli ve Roma‘daki büyük arkeoloji merkezleri gerçekleştirdi. Bu üslup, Ancien Regime’in şatafat ve lüksüne son veren Fransız devriminin ve imparatorluk döneminin “Spartalı” sanatının tohumlarını taşıyordu. Kendi trajedisinin içine batmış olan insanoğlu artık, yaşamını, eğlenmesini sağlayan bir sahne oyunu olarak sergilemiyordu.
Reklam
Leonardo 15. yüzyılın insan vücudu üzerindeki araştırmaların tamamladı ama ona psikoloji alanındaki buluşlarını eklemeye de önem verdi. Leonardo kayalıklı Meryemana‘da hala göze çarpan kuat rent heykel vali resminin sert çizgilerini bir yana bırakarak ortamın ışıklı ve akışkan titreşimlerini ve sfumato denen gölge ışık tekniği ile modelin görüntülenmesini gizleyerek tenin yumuşaklığını dile getirmeye yöneldi. Rönesans’ın evrensel insan kavramını da ete kemiğe bürüdü. Yaşadığı sırada bilimsel incelemeleri ve sayısız deseni, astronomi, fizik ve doğa bilimleri, biyoloji, mekanik, hidrolik, havacılık ve kimya gibi bütün alanlarda duyduğu bilgi açlığına tanıklık eder. Ama Leonardo, doğanın bir yankısı olan resmi, en yüce yaratıcı sanat ve hem sanatların hem de bilimlerin gerçek amacı haline getirmişti.
İtalya’da 16. yüzyılda mimarlık, kuramsal bir bilim olmaya eğilim gösterdi. Çeşitli gravürlerle ve Roma mimarlık eserlerinin resimleriyle zenginleştirilen ve bir çok kez basılan Vitrivius’un bu konudaki kitabı ve Selio’nun İl Vignola’nın, Palladio’nun kitapları, mimaride klasik tarzın, Avrupa’nın her yanına yayılmasını sağladı.
Floransa’da ortaya çıkmış olan yapı sanatı, 15. yüzyılda, zarafet ve inceliğe yönelmişti, ama 16. yüzyıl imparatorların ve Papalarının kentinde geliştiği için devasa programları el attı ve her şeyden önce güç ve kudret izlenimini iletme amacı güttü.
16. Yüzyıl’da Avrupa’da Rönesans 16. yüzyıla kadar batının çeşitli sanatsal uygarlıkları önceki daha sonrakini ortaya çıkararak birbirlerine uysal bir şekilde izlediler 15. yüzyılda bile gotik ve Rönesans üslupları barış içinde yan yana yaşayabiliyordu Floransa katedrali’nin yapımına başlandığı zaman Milano katedrali bitirilmek üzereydi ama 16. yüzyıldan sonra batı sanatı birbirini dışlayan Savaşkan ideolojilerle ve hatta ulusal rekabetlerle parçalanmıştı Her biri bireysel bir katkıda bulunan ama hepsi eskiden beri kurulmuş kültür merkezleri ile boy ölçüşmek isteyen yeni ulusların olgunluğa ulaşması batının ifade zenginliğini çoğaltma ve Avrupa’da 300 yıllık bir yaratıcı gerilimi ortaya çıkarmaya yönelmişti. Yüzyıllar boyunca gotik sanatın labirentleri içinde kaybolup gitmiş olan Avrupa için İtalyan Rönesans’ın ne kadar tedirgin edici bir deney olduğunu göz önüne alırsak ortaya çıkan bunalımın daha da kötü olmaması karşısında hayret etmemiz kaçınılmazdır. Ne var ki gotik üslup bütün olanaklarını tüketmişti ve İtalyan sanatının tüm Avrupa yüzeyindeki Doğurgan etkisi bu üslubun kurumuş dallarına taze bir öz suyun yürümesini sağlamıştı. Ülkeler art arda kendilerinde yenilenmiş bir yaratıcı güç bulmuşlardı ve kendi dehalarğını ifade edebilme konusunda kendilerine güven duymaya başlamışlardı.
Floransalıların düşünce ve mantığa ağırlık veren dünya görüşü, Alman etkilerinin hala canlı olduğu bölgede, özellikle Ferrara’da doğa üstü gerçeklere tutku duyan ve keskin üslubu ve geniş hayal gücü İtalyan resminde göz kamaştırıcı eserlerin verilmesine yol açan bir ressamlar kuşağının ortaya çıkmasını sağladı.
1.367 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.