ben hep gülümseyerek yaşadım dünyayı
gülümseyerek ölüyorum her gün sizlerle
baştan kendime basit bir yüz yakıştırmıştım
rüzgarıyla haşır neşir çıplak bir tepe
ve bir gök olsun istedim yüzümde, mavi, bulutsuz
metin olmaktan başka şansı var mıydı yoksulların
ben oldum işte, oldum ve öldüm
sorduğum tek soru vardı kendime
şimdi gitsem benden ne kalır geriye
kaldı işte, ahtım kaldı dünyada
Mahmut Temizyürek
Soytarılık etmeden güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan
Doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşe bütün
Aydınlıları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu
Arasıra biliyorsun
Şimdi iyi niyetlerimi bir bir
Yargılayıp asıyorum
Bu son olsun bu son olsun
Şimdi saat yokluğun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın
İşi gücü olanlar çoktan gittiler
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Voltasında gecenin hiç uyumamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun
Yusuf Hayaloğlu
Ölüm gelecek ve bana senin gözlerinle bakacak-
eski bir vicdan azabı
yahut saçma bir günah gibi
sabahtan akşama dek
uykusuz, donuk, bizi izleyen ölüm.
Gözlerin dilsiz bir çığlık,
boş bir söz olacak, beyhude bir sessizlik.
Bu yüzdendir her sabah
kendi gözlerini görmen yalnız
aynaya bakındığında ve o gün, ah,
değerli umut, biz de öğreneceğiz
hayat ve hiç olduğunu senin.
Ölümün bir bakışı vardır hepimiz için.
Cesare Pavese
İnsanın kendini feda ettiği kişi hakkında yanılmak istemesi ve onun bizim olmasını istediğimiz şekilde görünmesi için fırsat yaratması, üzücü bir kurnazlıktır.
Amma da çok ölüyorsunuz
Bir kere doğmakla.
Ve ne de çok korkuyorsunuz
Her allahın günü yeniden ölerek
Analar bir avaza keyifle
bir kerede doğururlar çocuklarını
O çocuklar ki bu yaşam güzelin de ölmeden
Her gün yeniden doğarlar güne.
Müştak Eranus
Dünya babalarla doluydu, o yüzden de mutsuzlukla doluydu; dünya annelerle doluydu, yani sadizmden namusa kadar bin bir türlü sapıklıkla doluydu; erkek ve kız kardeşlerle, amcalarla ve halalarla doluydu, yani delilik ve intiharla doluydu.
Kül yağıyor gökten
Kül renginde güneş
İki şey örtüyor kırları
Kül ve leş
Neye uzatsam elimi dağılıyor
Bütün eşyalarda ölümün tozu
Aynı anda yakıyor genizleri
Öfkenin ve göz yaşının tuzu
Kimi kanla besleniyor kelimelerin
Kimi kelimeler paslı
Ne kadar kafiyesi varsa hayatın
Hepsi de ölümle cinaslı
Ve ölüm hayatı kuşatalı beri İki şey yan yana gelişiyor evlerde
Babalar bıçak biliyor
Analar yaslı
İsmail UYAROĞLU
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilme
Nazım Hikmet Ran