“Bana söğütleri hatırlatıyorsun,” dedi rahatça. “Güçlü, iyi kök salmış ve gizli. Fırtınada kolayca bükülüyorsun, ama asla istediğinden daha fazla değil.”
Bir darbeden sakınırcasına ellerimi kaldırdım. “Bırak şu tatlı sözleri,” diye itiraz ettim. “Beni bükmeye çalışıyorsun, ama işe yaramayacak. İltifatların bana rüzgâr gibi gelir!”
Tiradımın bittiğinden emin olmak ister gibi bir süre beni izledi. “Tüm ağaçlar içinde,” dedi zarif ağzını bir tebessümle kıvırarak, “rüzgâra en çok boyun eğen söğüttür.”
“‘Bahar aylarında her şey hayat doludur. Yazlarıysa çok güçlüdür ve sonuna kadar direnir. Sonbahar...’” Ağaçlardan dökülen yapraklara doğru baktı. “‘Sonbahar tam zamanıdır. Sonbaharda her şey yorgundur ve ölmeye hazırdır.’”
Olaylar olması gerektiği gibi olur, kendi kurallarımızı dünyaya dayatmak ya da dünyadan bunlara uymasını beklemek sonu hüsrana giden en garantili yoludur.
Bence tüm çocukların tırmanmak için kendi tepeleri olmalı. Ve bence tüm çocukların gökyüzünde sadece kendilerine ait bir yıldızları olmalı. Ve bence tüm çocukların kendilerine ait bir ağaçları da olmalı. Bence böyle olmalı…