Merhaba, Furug Ferruhzad İran şairi, sanatçı, dönemin asi kadını, ataerkil bir toplumda birey olma özgürlüğü yolunda mücadele eden, her kurala, her duruşa karşı tavrını ve duruşunu ortaya koyan tam bir devrim kadini.
Alıntı; " Furuğ'un özgürleşme çabası, kendi kimliginde duyduğu gereksinimin sonucu oldugu içindir ki sahici, çarpıcı sonuçlar dogurmus; hiçbir tepeden inmeci devrimin yapamayacağını yapmıştır."
Ülkesindeki gerilimli dönemlerinde bile şiirleri; balkaldirinin, birey olmayi engelleyen her türlü yasağın, dayatmanin karşısındadir. Sadece kendi özgürlüğü için değil, ülke kadınlarının özgürlesmesi için de çalışır.
Ve hâlâ İran'daki baskıcı molla rejimi kadınları rahat birakmiyor. Protestolar devam ediyor ve artık ulusal değil bu protestolar evrensel bir nitelik taşıyor. Temennimiz, baskı altında ezilen tüm Ortadoğu kadınlarının saçlarının rüzgarla buluştuğu özgür günlerin bir an önce gelmesidir.
*Furuğ' trajik bir trafik kazası sonucu 32 yaşında ölmüştür.
Alıntı: yarım kalan son şiir kitabina da adını veren o muhteşem şiirine kendi ölümüne dair son dizeler düşer:
Yine tarayabilecek miyim saçlarımı rüzgarda
Yine menekşe dikebilecek miyim bahçelere
Ve sardunyalari
Pencerenin ardındaki gökyüzüne dikebilek miyim?
Dans edebilecek miyim yine kadehler üzerinde
Acaba yine kapının zili bir ses beklemeye sürükleyecek mi beni ?
Anneme dedim ki: "bitti artık !"
Hep düşündüğünden önce gerçekleşir olacak an
Gazeteye başsağlığı ilanı vermeliyiz
Tüm varlığım karanlık bir ayettir benim
seni
kendinde tekrarlayarak
yeşermenin ve çiçeklenmenin sonsuz gündoğumuna götürecek.
ben bu ayette senin için âh çektim, âh!
ben bu ayetle
ağaçla ve suyla ve ateşle birleştirdim seni
Hayat belki
Bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
Hayat belki
Bir adamın kendini dala astığı bir iptir
Hayat belki
Okuldan dönen bir çocuktur
Hayat belki
İki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır
Ya da
Yoldan geçen birine
Şapkasını kaldırarak anlamsız bir gülümseyişle
"Günaydın" diyen adamın
Şaşkınca karşıya geçişidir.
Kitabı yıllar önce okumuştum, bugün de aklıma gelince filmini izledim. Kitap kadar etkilemedi fakat simgesel olarak birçok şeyi daha net gösterdi. Öncelikle masum gördüğümuz çocukların, medeniyetten uzak kalinca aslında ne kadar canavara donusebilecegi hatta daha da ilerisi arkadaşlarını öldürecej kadar katil olabileceklerini goruyoruz.
Uçak kazası sonucu adada mahsur kalan cocuklar bir şekilde ikiye ayrılıyor. İnsanoğlunun ezelden ebede, iyiler ve kötüler olarak ayrılması gibi..
Cogunluk, güç olarak üstün olan grubun tarafına geciyor. buna karşı çıkan üç cocuk, arkadaşlarının zorbaliklarina maruz kaliyor.
Ateş etrafında düzenledikleri ayinler, mağarada bir canavarin yaşadığını düşünerek mağara ağzına adak sunmaları.. sanki butun bunlar da birer dini ritüeli andırıyor.
Sanırım hayatta kalma, güç, üstünlük kurma, vahşet vb.. küçükten büyüğe insanoglunun kanında var.
Sineklerin TanrısıWilliam Golding · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202080,3bin okunma
Yasar Kemal'in sözleriyle "bu bir yörük obasinin gercekci romanidir. Obanin yok olusunun hikayesi, belki de agitidir. Bu tükenen yörük obasi, koca osmanliyi, selcukluyu, daha nice devletleri kurmustu."
Cumhuriyet döneminde çıkarılan iskan yasasiyla Çukurova'ya kışlak, Aladagi yaylak belleyen Türkmen göçmenlerin, gõcecek konacak bir karış toprak bulamamalarinin dramatik hikayesidir. Her gelen toprak parası ister, toprağa herkes sahip çıkar. Bir türlü rahat yüzü görmez Türkmenler.
"Bu sulara biz ad verdik, bu daglara, bu yerlere... Çukurova'nın her taşı, toprağı,kayası bir Yörük ovasının adını taşır. Su Çukurova bizim degil miydi? Nerden sahip oldular, ne için, nasilsahip oldular kislaklarimiza ne zaman nereden geldiler, kimden istediler,kimden aldılar, ne kadar para döktüler, ne kadar koyun verdiler de sahip çıktılar kişlaklarimiza? Biz cukurovada var iken bunlar nerdeydiler? "
Boğazım düğüm düğüm okudum. İnsanları ve kültürleri tanıma konusunda birkac adım daha ilerledigimi hissediyorum.
başlangıcında şöyle bir şiir olan roman;
ağlar bu mezarlıkta yörükler her gece
bıkıp iri yıldızları davar sanmaktan
düşünür eski günleri... iskandan önce
geride kalmanın hüznü yamanmış yaman.
melih cevdet anday
İçimde koyulaşmış olan öfkeyi toplamak zorundaydım, tıpkı çölde kaybolup susuz kalınca yaprakların ve çiçeklerin üzerindeki çiğ damlalarını biriktirip içen insanlar gibi.